ÖĞRENME AÇISINDAN ÖĞRENCİ ÖĞRETMEN İLKİŞKİLERİ
Öğrenmede öğrenci ve öğretmen olmak üzere iki taraf vardır. Teknolojideki, eğitim araçlarındaki gelişmelere rağmen, aile ve çevresel etkilerin önemine rağmen örgün eğitimde “öğrenme faaliyeti” ağırlıklı olarak bu iki taraf arasında ki etkileşime bağlıdır. Öğretmen–öğrenci diyalogundaki verimlilik, eğitim ortamı ve diğer unsurların öğrenme sürecine katılması öğrenme faaliyetlerini oluşturmakta ve şekillendirmektedir.
ÖĞRENME;
Öğrenme; “belirli bir yaşantı içinde, bilgi, beceri, tutum, anlayış ve davranış kazanma; yeni zihinsel işlemleri başarabilir duruma gelme, yeni görüşler, yönelişler kazanma”dır. Öğrenme sonucunda belirli sorunlar çözülebilir; insan ve doğanın diğer varlıkları, olaylarıyla olan ilişkilerimizi uyumlu ve başarılı kılabiliriz. Öğrenme sonucu davranış ve tepkilerimizde kalıcı değişmeler olur. Öğrenme bir yaşantıdır. Yaşantı, ihtiyaçları karşılayan bir eylemdir. İnsan ihtiyaçlarını karşılamak için öğrenmeye ilgi duyar ve yönelir. Sonra, araştırır, düşünür, çözüm yolları arar. Öğretme bu sürece katkıda bulunmak, yardımcı olmaktır. Ancak asıl olan öğrenmedir. Bu yönüyle “öğretme” eyleminin hem kurumsal bir temeli hem de eylemsel geçerliliği yoktur.
İnsanoğlunun doğuştan getirdiği içgüdüsel davranışlar yok denecek kadar azdır. Bu davranışlar çevreye uyum sağlamakta yersizdir. Hayvanlar genellikle temel yaşamları için gerekli özellikleri kazanmış olarak hayata başlarlar, bir ördek hemen yüzebilir, bir kuş çok kısa bir sürede uçabilir vs. Ancak insan hayvanlardan farklı olarak yaşamı için gerekli davranışları uzun bir öğrenme süreci sonucunda kazanabilir.
Öğrenmenin tanımı öğrenmeye hangi açıdan bakıldığına göre değişir. Günümüzde öğrenmeyi açıklayan değişik kuramlar vardır. Bunlar “davranışçı” ve “bilişsel” olmak üzere iki gurupta toplanabilir.
a) Davranışçı Yaklaşım: 20. yüzyılın başından önce psikolojiyle ilgili veriler içebakış biçimindeki kişisel gözlemlerden oluşuyordu. İçe bakış; kişinin kendi algı ve duygularını dikkatle inceleyip kaydetmesidir. 20. yüzyılın sonlarına doğru Watson içebakışın yetersiz ve gereksiz bir yaklaşım olduğunu öne sürdü. Ona göre eğer psikoloji bir bilim olacaksa verilerin ölçülebilir ve gözlenebilir olması gerekirdi. Oysa içe bakış yönteminde kişinin algı ve duyguları sadece kendisince gözlemlenebilir ve bu gözlemler ölçülemezdi. Bu temel anlayıştan doğan davranışçılık kısaca uyaran – Tepki (U-T) psikolojisi olarak ifade edilebilir.
Davranışçı psikologlar davranışa neden olan ve davranışı takip eden uyarıcıları gözleyerek öğrenmeyi açıklamaya çalışmışlardır. Davranışçılar için uyaran ve uyarana organizmanın verdiği tepki önemlidir.
Davranışçılar öğrenmeyi davranış değişmesi olarak tanımlarlar ve gözlenebilir davranış üzerinde odaklanırlar. Dikkat, imgeler, içgörü, algı gibi süreçleri önemsemezler; Öğreneni dış çevreden etkilenen pasif bir varlık olarak görürler.
Davranışçılara göre dıştan verilen pekiştireçler öğrenmede önemlidir.
Davranışçı kuramlar daha çok hayvanlar üzerinde ve basit davranışlar hakkında çalışmalar yaparak öğrenmenin kurallarını bulmaya çalışmışlardır.
Davranışçılar öğrenmeyi açıklayan tüm değişkenlerin çevrede olduğunu belirtir. Bu nedenle öğrenmeyi anlayabilmek için çevrenin organizma üzerindeki etkisinin incelenmesi gerekir.
Davranışçı açıdan öğrenme yaşantı sonucu gözlenebilen davranışlarda ortaya çıkan kalıcı değişiklikler olarak tanımlanabilir.
Davranışçı açıdan; öğrenmenin yaşantı sonucu olması, öğrenme sonucunda bir değişiklik olması, öğrenmenin kalıcı izi olması ve gözlenebilen davranışlar şeklinde olması gibi dört boyutu vardır.
b) Bilişsel Yaklaşım;
Bilişsel açıdan öğrenme bireylerin zihinsel yapılarında görülen değişmelerdir. Gözlenebilir olma, yaşantı sonucu olma gibi şartları yoktur.
Bilişsel Kuramcılar öğrenmenin içsel bir süreci olduğu ve doğrudan gözlenemeyeceği görüşünü taşırlar. Bu yaklaşımda hafıza, algı hatırlama, yaratıcılık gibi içsel süreçler ön plandadır. Sözü geçen içsel süreçlerin dışa yansıması davranış değişikliğidir.
Bilişsel yaklaşımcılar uyarıcının birey tarafından algılanmasından itibaren “bireyde meydana gelen içsel süreçler” ve “öğrenmeye etki eden bireysel özelliklerle” ilgilenir. Bilişsel yaklaşım U ve T arasında olup biten içsel süreçleri vurgular.
Bilişsel kuramcılar öğrenmeyi “bireyin içsel kapasitesindeki değişme” olarak görür. İçsel kapasitedeki değişmeler davranışlarda değişmeye yol açmaktadır.
Bilişsel yaklaşımcılar bireyin zihinsel yapılarını dikkate alır. Bilişsel yaklaşımcılar davranışın değil, bilginin öğrenildiğini ve bilgi de meydana gelen değişmenin davranışa yansıdığını savunurlar.
Bilişsel yaklaşımcılar için öğrenmede dışsal pekiştireçlerin yanı sıra başarılı olma gibi içsel pekiçtireçler de önem taşır.
Bilişsel yaklaşımcılar öğrenmeyi araştırmak için problem çözme ve kavrama öğretimi gibi bilişsel ve karmaşık davranışlarla ilgilenmişlerdir.
Bilişsel yaklaşımcılar öğrenmenin çevresel değil zihinsel bir süreç olduğunu belirtir.
Bazı yazarlar öğrenme kuramlarını dört gruba ayırmışlardır. Bunlar:
1- Uyarıcı tepki koşullanma kuramları
2- Gestalt alan kuramı
3- Psikodinamik kuram
4- Sosyal öğrenme kuramıdır.
Öğrenmenin ortak özellikleri sıralanacak olursa
1- Davranışta gözlenebilir bir değişme olması
2- Davranıştaki değişmenin nispeten sürekli olması
3- Davranıştaki değişmenin yaşantı kazanma sonucunda olması
4- Davranıştaki değişmenin uygunluk, hastalık, ilaç alma v.b. etkenlerle geçici bir biçimde meydana gelmemesi
5- Davranıştaki değişmenin sadece büyüme sonucunda oluşmaması