Günümüzün hızla değişen dünyasında tarih biliminin anlayışında da büyük değişimler olmuştur.Eskiden tarih denilince akla siyasi tarih gelmekte ve olaylar tarihsel kronolojiye göre anlatılmaktaydı.Günümüzde bu yöntemin tarihi açıklamak için yeterli olmadığı,tarihin toplumsal tarih anlayışından da beslenmesi gerektiği günümüz tarihçileri tarafından da kabul edilmektedir.
İşte bu noktadan hareketle bizimde Osmanlı Uygarlığı’nı anlayabilmemiz için Osmanlı toplumunu ve Osmanlı toplumundaki zümreler arasındaki ilişkileri tüm çıplaklığıyla ortaya koymamız gerekmektedir.Bu nedenden dolayı Osmanlıda köle konusunu çalışma konumuz haline getirdik.Bu konuyu incelememizdeki amaç;Osmanlı toplumunun önemli bir öğesi olan köleyi anlayarak,kölenin Osmanlı toplumundaki işlevini ve yerini ortaya koyabilmektir.Tarih boyunca her türlü uygarlıkta yeralan köleliğin Osmanlıda yer ettiği anlamı kavrayabilmek Osmanlı toplumunu anlayabilmek açısından önemlidir
.
Köle kısaca;güçlünün zayıfa hükmetmesi ve onu her alanda kullanması olarak tanımlanabilir. “İnsanlığın tarihi ile birlikte ortaya çıkan kölelik Eskiçağ boyunca Yakın ve Ortadoğu Avrupa ekonomisinin sosyal hayatını değişmez bir unsuru oldu1”.
Eskiçağ boyunca emeğin veriminin düşük ve tekniğin ilkel olması köleyi en büyük üretim aracı yapmıştır.Mısır,Roma,Yunan ve İslamiyet öncesi Arap dünyasında kölenin yaşadığı şartlar son derece ağırdı.Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla kölelerin yaşadığı şartlar biraz olsun yumuşamıştır. “Özellikle İslamiyetin doğuşuyla birlikte köleler daha insalcıl kavramda görülmeye başlanmıştır[2]”.
İslamiyet kölelere daha iyimser bir bakış açısı getirmiş kölelerin yaşamlarını kolaylaştırmıştır.Kuran-ı Kerim de kölelere iyi davranılması konusunda ayetler vardır.Hz.Muhammed’in de kölelere iyi davranılması konusunda hadisleri vardır.
I. OSMANLI DEVLETİNDE KÖLE
Osmanlı Devletinde,Osman Bey döneminde saray hizmetinde ve orduda kölelerin kullanılması çok yaygın değildir. “Osmanlı Devletinde kölelerin saray hizmetinde kullanılması ve özellikle cariyelerin saraya girmesi,Orhan Bey zamanında başlayarak gittikçe arttı[3]”.
Sarayda ve devlet hizmetinde kölelerden görevli yetiştirilmesi Osmanlı’ya Orta Doğu İslam Devletlerinden geçmiştir.Osmanlı Devleti köleleri başta saray olmak üzere devlet ve orduda kullanmıştır.
“Fatih döneminde kurulan harem,cariyelik kurumunun oluşmasında ve gelişmesinde ve revaç bulmasında büyük etken olmuştur[4]”.Cariyelik kurumunun oluşması ve gelişmesiyle padişahlar Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ettiler.Kanuni’nin Hürrem Sultan İle evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği ikinci Osman tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da daha sonraki padişahlar cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir.
“Sarayda gelişen kölelik orduda da işletiliyordu.Selçuklularda görülen gulam sistemi Osmanlılarda 1362de benimsenen pençik kanunu gereğince acemi oğlanlar olarak karşımıza çıkıyor[5]”. Fetihlerle elde edilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınır ordu için yetiştirilirdi.Bir bölüm esirde saraya devlet hizmetinde eğitilmek üzere ayrılıyordu.Saraya ayrılanlar Edirne sarayı,Galata sarayı ve At meydanındaki İbrahim paşa saraylarında eğitiliyorlardı.Bosnalı Müslümanlar doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı.
Osmanlı devletinde köle devlet hesabına kullanılan kölelerden ibaret gelmiyordu.Konak köşk ve çevrelerinde kölelik görülmekte alt kesime inildikçe ise pek rağbet görülmemekteydi.Buralarda görülen kölelere efendileri iyi davranmak zorundaydı. “Efendiler kölelere çoğunlukla ana baba gibi davranırlar onların yetişmeleri için ellerinden geleni esirgemezlerdi[6]”.Buralarda kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınır,erkek köleler ise ayak işlerinde kullanılırdı.
Osmanlı Devletinde köleler özgürlüklerini kazanarak halk arasına katılabiliyorlardı.Kölelerin özgürlüklerini kazanabilmeleri üç yolla oluyordu ve Osmanlı’ya İslamiyetten geçen Azadlık Kurumuyla gerçekleşiyordu.Osmanlıda kölelerin özgürlüklerine kavuşabilmeleri üç yolla oluyordu.Birincisi,efendisi köleye ben öldükten sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.İkinci olarak,efendisi köleye sağlığında bundan sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.Üçüncüsüde kişinin bedelini ödemesiyle gerçekleşiyordu.Kişi bedelini ödedikten sonra hürriyetine kavuşabiliyordu.
Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek ya da onu başkasıyla evlendirerek kölesini hürriyetine kavuşturabiliyordu.
Osmanlı Devletinde köleliğin belli bir süresi vardı.Bu süre sonunda köleler hürriyetlerine kavuşabiliyordu. “Sarayda ve sosyal hayatta bu süre,beyaz köleler için dokuz,siyah köleler için yedi yıldır.Bu sürenin sonunda kendilerine azatlık kağıdı verilirdi[7]”.
Osmanlı Devletinde kölenin kaynağını savaş esirleri ve ticaret yoluyla elde edilen köleler oluşturuyordu.
Osmanlı Devletinde savaş esirlerini köleleştirme Orhan Bey döneminde başlamıştır. Osman Bey döneminde savaş esirleri zaman zaman öldürülür, fidye karşılığı serbest bırakılır yada hür insanlara verilen ücretin yarısı kadar ücret verilerek tarlalarda çalıştırılırlardı.Orhan Bey’in son dönemlerine doğru savaş esirleri köle olarak kullanılmaya başlanmıştır.Osmanlı Devletinde köleliğin en büyük kaynağı savaş esirleriydi.
“Esirler, kadın, erkek; güzel, çirkin; çocuk, genç, yaşlı;sakat vb. sınıflara ayrılıp, kanaatimize göre değerleri belirlendikten sonra, diğer ganimet malları ile birlikte beş kısma ayrılırlardı. Devletin hissesi olarak bunların beşte biri ayrıldıktan sonra, kalan beşte dördü savaşa iştirak edenler arasında paylaştırılırdı [8]”.
Osmanlı Devletinde devlete ait kölelerin kaynağını bu beşte birlik pay oluşturmuyordu. Devlet gerektiği durumlarda devlet işlerinde kullanılmak üzere özel şahıslara ait kölelerden gerektiği kadar köle satın alır yada kiralardı.
Savaşlar sırasındaki akıncıların küçük çaptaki hareketi esir elde edilmesinde başka yoldu.Akıncılar güz aylarında devletin hedef gösterdiği yerlere akınlar yapar bu akınlar sırasında bir çok esir satılmak üzere esir pazarlarına gönderilirdi.
Bazı yeniçeriler bu işi geçim vasıtası olarak görmüşlerdir.Kalelerde nöbetçi olan yeniçeriler beyler ve hanlıklarla anlaşarak esir toplarlardı. Bu 1699 Karlofça ve 1700 İstanbul antlaşmaları ile yasaklanmıştır.
Osmanlı Devletinde kölenin diğer kaynağı ticaret yoluyla elde edilen kölelerdi.Ticaret yoluyla kölelik üç şekilde karşımıza çıkar:Kaçırma yoluyla,hediye yoluyla ve ailelerin satışıyla köleleştirme.
Kaçırma yoluyla kölelik hukuken yasak olmasına rağmen,insanlar kaçırılarak esir pazarlarında satılırlardı.Kaçırma yoluyla köleleştirmenin cezası ölüm olmasına rağmen bu olayın önüne geçilememiştir.Kaçırılma yoluyla kölenin kaynağını başlıca üç bölge oluşturuyordu.
1)Macaristan,Eflak,Boğdan,Rusya,Polonya ve Ukrayna.
2)Kafkasya.
3)Afrika.
“Kaçırılma yoluyla kölelik çeşidinde korsan ve deniz haydutlarının rolüde büyük olmuştur[9]”.
Doğu Anadolu’da Kürtler Ermeni köylerine baskın yaparlar bunlar Yezididir diyerek Ermenileri satarlardı.
Ailelerin satışı ile köleleştirmede aileler kendi rızalarıyla çoçuklarını satarlardı.Bu şekilde kölelik Kanuni devrinden başlayarak 20.yy’lın başlarına kadar görülmüştür.Özellikle Gürcü,Tatar ve Çerkezler çocuklarını satmıştır.
Hediye yoluyla kölelik çok yaygın değildi.Güçsüz devletlerin,devlete bağlandıkları padişah ve devletin ileri gelenlerine hediye olarak gönderdikleri köle ve cariyeler bu tür kölelerin kaynağını oluşturur. “Komutanlar ele geçirdikleri esirler arasında bulunan müstesna güzelliğe sahip kız ve oğlanları satmaz,fidyeyle serbest bırakmaz,genellikle padişah veya vezirlere hediye olarak sunarlardı[10]”. Osmanlı Devleti de elçiler aracılığıyla İslam ülkelerine köle ve cariyeleri hediye olarak göndermişlerdir
İşte bu noktadan hareketle bizimde Osmanlı Uygarlığı’nı anlayabilmemiz için Osmanlı toplumunu ve Osmanlı toplumundaki zümreler arasındaki ilişkileri tüm çıplaklığıyla ortaya koymamız gerekmektedir.Bu nedenden dolayı Osmanlıda köle konusunu çalışma konumuz haline getirdik.Bu konuyu incelememizdeki amaç;Osmanlı toplumunun önemli bir öğesi olan köleyi anlayarak,kölenin Osmanlı toplumundaki işlevini ve yerini ortaya koyabilmektir.Tarih boyunca her türlü uygarlıkta yeralan köleliğin Osmanlıda yer ettiği anlamı kavrayabilmek Osmanlı toplumunu anlayabilmek açısından önemlidir
.
Köle kısaca;güçlünün zayıfa hükmetmesi ve onu her alanda kullanması olarak tanımlanabilir. “İnsanlığın tarihi ile birlikte ortaya çıkan kölelik Eskiçağ boyunca Yakın ve Ortadoğu Avrupa ekonomisinin sosyal hayatını değişmez bir unsuru oldu1”.
Eskiçağ boyunca emeğin veriminin düşük ve tekniğin ilkel olması köleyi en büyük üretim aracı yapmıştır.Mısır,Roma,Yunan ve İslamiyet öncesi Arap dünyasında kölenin yaşadığı şartlar son derece ağırdı.Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla kölelerin yaşadığı şartlar biraz olsun yumuşamıştır. “Özellikle İslamiyetin doğuşuyla birlikte köleler daha insalcıl kavramda görülmeye başlanmıştır[2]”.
İslamiyet kölelere daha iyimser bir bakış açısı getirmiş kölelerin yaşamlarını kolaylaştırmıştır.Kuran-ı Kerim de kölelere iyi davranılması konusunda ayetler vardır.Hz.Muhammed’in de kölelere iyi davranılması konusunda hadisleri vardır.
I. OSMANLI DEVLETİNDE KÖLE
Osmanlı Devletinde,Osman Bey döneminde saray hizmetinde ve orduda kölelerin kullanılması çok yaygın değildir. “Osmanlı Devletinde kölelerin saray hizmetinde kullanılması ve özellikle cariyelerin saraya girmesi,Orhan Bey zamanında başlayarak gittikçe arttı[3]”.
Sarayda ve devlet hizmetinde kölelerden görevli yetiştirilmesi Osmanlı’ya Orta Doğu İslam Devletlerinden geçmiştir.Osmanlı Devleti köleleri başta saray olmak üzere devlet ve orduda kullanmıştır.
“Fatih döneminde kurulan harem,cariyelik kurumunun oluşmasında ve gelişmesinde ve revaç bulmasında büyük etken olmuştur[4]”.Cariyelik kurumunun oluşması ve gelişmesiyle padişahlar Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ettiler.Kanuni’nin Hürrem Sultan İle evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği ikinci Osman tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da daha sonraki padişahlar cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir.
“Sarayda gelişen kölelik orduda da işletiliyordu.Selçuklularda görülen gulam sistemi Osmanlılarda 1362de benimsenen pençik kanunu gereğince acemi oğlanlar olarak karşımıza çıkıyor[5]”. Fetihlerle elde edilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınır ordu için yetiştirilirdi.Bir bölüm esirde saraya devlet hizmetinde eğitilmek üzere ayrılıyordu.Saraya ayrılanlar Edirne sarayı,Galata sarayı ve At meydanındaki İbrahim paşa saraylarında eğitiliyorlardı.Bosnalı Müslümanlar doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı.
Osmanlı devletinde köle devlet hesabına kullanılan kölelerden ibaret gelmiyordu.Konak köşk ve çevrelerinde kölelik görülmekte alt kesime inildikçe ise pek rağbet görülmemekteydi.Buralarda görülen kölelere efendileri iyi davranmak zorundaydı. “Efendiler kölelere çoğunlukla ana baba gibi davranırlar onların yetişmeleri için ellerinden geleni esirgemezlerdi[6]”.Buralarda kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınır,erkek köleler ise ayak işlerinde kullanılırdı.
Osmanlı Devletinde köleler özgürlüklerini kazanarak halk arasına katılabiliyorlardı.Kölelerin özgürlüklerini kazanabilmeleri üç yolla oluyordu ve Osmanlı’ya İslamiyetten geçen Azadlık Kurumuyla gerçekleşiyordu.Osmanlıda kölelerin özgürlüklerine kavuşabilmeleri üç yolla oluyordu.Birincisi,efendisi köleye ben öldükten sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.İkinci olarak,efendisi köleye sağlığında bundan sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.Üçüncüsüde kişinin bedelini ödemesiyle gerçekleşiyordu.Kişi bedelini ödedikten sonra hürriyetine kavuşabiliyordu.
Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek ya da onu başkasıyla evlendirerek kölesini hürriyetine kavuşturabiliyordu.
Osmanlı Devletinde köleliğin belli bir süresi vardı.Bu süre sonunda köleler hürriyetlerine kavuşabiliyordu. “Sarayda ve sosyal hayatta bu süre,beyaz köleler için dokuz,siyah köleler için yedi yıldır.Bu sürenin sonunda kendilerine azatlık kağıdı verilirdi[7]”.
Osmanlı Devletinde kölenin kaynağını savaş esirleri ve ticaret yoluyla elde edilen köleler oluşturuyordu.
Osmanlı Devletinde savaş esirlerini köleleştirme Orhan Bey döneminde başlamıştır. Osman Bey döneminde savaş esirleri zaman zaman öldürülür, fidye karşılığı serbest bırakılır yada hür insanlara verilen ücretin yarısı kadar ücret verilerek tarlalarda çalıştırılırlardı.Orhan Bey’in son dönemlerine doğru savaş esirleri köle olarak kullanılmaya başlanmıştır.Osmanlı Devletinde köleliğin en büyük kaynağı savaş esirleriydi.
“Esirler, kadın, erkek; güzel, çirkin; çocuk, genç, yaşlı;sakat vb. sınıflara ayrılıp, kanaatimize göre değerleri belirlendikten sonra, diğer ganimet malları ile birlikte beş kısma ayrılırlardı. Devletin hissesi olarak bunların beşte biri ayrıldıktan sonra, kalan beşte dördü savaşa iştirak edenler arasında paylaştırılırdı [8]”.
Osmanlı Devletinde devlete ait kölelerin kaynağını bu beşte birlik pay oluşturmuyordu. Devlet gerektiği durumlarda devlet işlerinde kullanılmak üzere özel şahıslara ait kölelerden gerektiği kadar köle satın alır yada kiralardı.
Savaşlar sırasındaki akıncıların küçük çaptaki hareketi esir elde edilmesinde başka yoldu.Akıncılar güz aylarında devletin hedef gösterdiği yerlere akınlar yapar bu akınlar sırasında bir çok esir satılmak üzere esir pazarlarına gönderilirdi.
Bazı yeniçeriler bu işi geçim vasıtası olarak görmüşlerdir.Kalelerde nöbetçi olan yeniçeriler beyler ve hanlıklarla anlaşarak esir toplarlardı. Bu 1699 Karlofça ve 1700 İstanbul antlaşmaları ile yasaklanmıştır.
Osmanlı Devletinde kölenin diğer kaynağı ticaret yoluyla elde edilen kölelerdi.Ticaret yoluyla kölelik üç şekilde karşımıza çıkar:Kaçırma yoluyla,hediye yoluyla ve ailelerin satışıyla köleleştirme.
Kaçırma yoluyla kölelik hukuken yasak olmasına rağmen,insanlar kaçırılarak esir pazarlarında satılırlardı.Kaçırma yoluyla köleleştirmenin cezası ölüm olmasına rağmen bu olayın önüne geçilememiştir.Kaçırılma yoluyla kölenin kaynağını başlıca üç bölge oluşturuyordu.
1)Macaristan,Eflak,Boğdan,Rusya,Polonya ve Ukrayna.
2)Kafkasya.
3)Afrika.
“Kaçırılma yoluyla kölelik çeşidinde korsan ve deniz haydutlarının rolüde büyük olmuştur[9]”.
Doğu Anadolu’da Kürtler Ermeni köylerine baskın yaparlar bunlar Yezididir diyerek Ermenileri satarlardı.
Ailelerin satışı ile köleleştirmede aileler kendi rızalarıyla çoçuklarını satarlardı.Bu şekilde kölelik Kanuni devrinden başlayarak 20.yy’lın başlarına kadar görülmüştür.Özellikle Gürcü,Tatar ve Çerkezler çocuklarını satmıştır.
Hediye yoluyla kölelik çok yaygın değildi.Güçsüz devletlerin,devlete bağlandıkları padişah ve devletin ileri gelenlerine hediye olarak gönderdikleri köle ve cariyeler bu tür kölelerin kaynağını oluşturur. “Komutanlar ele geçirdikleri esirler arasında bulunan müstesna güzelliğe sahip kız ve oğlanları satmaz,fidyeyle serbest bırakmaz,genellikle padişah veya vezirlere hediye olarak sunarlardı[10]”. Osmanlı Devleti de elçiler aracılığıyla İslam ülkelerine köle ve cariyeleri hediye olarak göndermişlerdir