Yumi
çok sevimli bir kaplumbağaydı. Parlayan gözleri, sürekli gülen bir yüzü
ve sırtında harika işlemeleriyle çok güzel bir kabuğu vardı.
Fakat Yumi bugünlerde biraz durgundu. Onu üzen bir şey vardı. Annesi
Yumi’yi çağırdığında, Yumi gelinceye kadar ne diyeceğinin unutuyordu.
Çünkü, Yumi çok yavaş yürüyordu. Arkadaşlarıyla oynamak için
sözleşiyorlardı. Ancak, Yumi gittiğinde herkesin dağıldığını görüyordu.
Aklında bu düşüncelerle yürümeye başladı. Sonra karşıdan hızla kendisine yaklaşmakta olan, tırtılı gördü.
Yanına gelince “Ooo… Ne kadar çok ayağın var öyle….” dedi. tırtıl güldü.
“Eğer senin kadar çok ayağım olsaydı, belki daha hızlı yürür, oyun yerine arkadaşlarım dağılmadan yetişirdim” dedi.
Sonra tırtılın yanından uzaklaştı. Ve yanında yürümekte olan tavşanı
fark etti. “Ooo… ne kadar uzun kulakların var öyle…” dedi. “Eğer senin
kadar uzun kulaklarım olsaydı, annemi daha çabuk duyabilirdim” dedi.
Tavşanda anlamıştı, Yumi’nin üzüntüsünü. Tavşanında kendisine ne
dediğini duymadan yürüdü Yumi.
Biraz
daha ilerledi ve ağacın altında dinlenmekte olan fili gördü. Ve “Ooo…
ne kadar büyük bir burnu var öyle” dedi. Fil duymuştu Yumi’nin
dediklerinin. Sonra: “tırtıl gibi çok ayağım, tavşan gibi uzun
kulaklarım, birde fil gibi uzun bir burnum olsaydı ne güzel olurdu”
diye söylendi Yumi.
Ertesi
gün; tırtıl, tavşan ve fil Yumi’yi ziyarete gittiler. Tırtıl üç çift
ayak, tavşan bir çift kulak,filde uzun bir burun yapmıştı Yumi’ye.
Tüm bunları Yumi’ye uzatıp “Belki gerçek değil ama senin için yaptık” dediler.
Yumi, öyle çok sevinmişti ki. Hemen ayakları, kulakları ve kocaman
burnu taktı. “Ooo…“ dedi. “Tıpkı sizinkiler gibi, ne güzel” dedi. Ve
oradan oraya, sevinçle bağırarak yürümeye başladı.
Ama,
o da ne !.. Yumi yürürken, burnu ve kulakları yere değmiş ve ayaklarına
dolanmıştı. Ayakları dolanan Yumi, önce sendeledi, sonra paldır küldür
yuvarlandı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Tırtıl, tavşan ve fil
kahkahalarla gülüyorlardı…
Yumi,
yerden kalktıktan sonra “Evet istediğin şeyler bizde var. Ama seninde
sırtında, her zaman yanında olan bir evin var. Bizimse böyle bir
kabuğumuz yok. Seni tehlikelerden koruyan, har an yanında olan bir ev!
“ dediler. Bunun üzerine Yumi, taktıklarını çıkartıp: “Ooo… doğru, bir
daha böyle bir şey yapmayacağım. Evim sayesinde canım yanmadı. Ama bir
daha sizlere özenmeyeceğim. Çünkü; benimde evim çok güzel!” dedi..ve
gülmeye başladılar.
çok sevimli bir kaplumbağaydı. Parlayan gözleri, sürekli gülen bir yüzü
ve sırtında harika işlemeleriyle çok güzel bir kabuğu vardı.
Fakat Yumi bugünlerde biraz durgundu. Onu üzen bir şey vardı. Annesi
Yumi’yi çağırdığında, Yumi gelinceye kadar ne diyeceğinin unutuyordu.
Çünkü, Yumi çok yavaş yürüyordu. Arkadaşlarıyla oynamak için
sözleşiyorlardı. Ancak, Yumi gittiğinde herkesin dağıldığını görüyordu.
Aklında bu düşüncelerle yürümeye başladı. Sonra karşıdan hızla kendisine yaklaşmakta olan, tırtılı gördü.
Yanına gelince “Ooo… Ne kadar çok ayağın var öyle….” dedi. tırtıl güldü.
“Eğer senin kadar çok ayağım olsaydı, belki daha hızlı yürür, oyun yerine arkadaşlarım dağılmadan yetişirdim” dedi.
Sonra tırtılın yanından uzaklaştı. Ve yanında yürümekte olan tavşanı
fark etti. “Ooo… ne kadar uzun kulakların var öyle…” dedi. “Eğer senin
kadar uzun kulaklarım olsaydı, annemi daha çabuk duyabilirdim” dedi.
Tavşanda anlamıştı, Yumi’nin üzüntüsünü. Tavşanında kendisine ne
dediğini duymadan yürüdü Yumi.
Biraz
daha ilerledi ve ağacın altında dinlenmekte olan fili gördü. Ve “Ooo…
ne kadar büyük bir burnu var öyle” dedi. Fil duymuştu Yumi’nin
dediklerinin. Sonra: “tırtıl gibi çok ayağım, tavşan gibi uzun
kulaklarım, birde fil gibi uzun bir burnum olsaydı ne güzel olurdu”
diye söylendi Yumi.
Ertesi
gün; tırtıl, tavşan ve fil Yumi’yi ziyarete gittiler. Tırtıl üç çift
ayak, tavşan bir çift kulak,filde uzun bir burun yapmıştı Yumi’ye.
Tüm bunları Yumi’ye uzatıp “Belki gerçek değil ama senin için yaptık” dediler.
Yumi, öyle çok sevinmişti ki. Hemen ayakları, kulakları ve kocaman
burnu taktı. “Ooo…“ dedi. “Tıpkı sizinkiler gibi, ne güzel” dedi. Ve
oradan oraya, sevinçle bağırarak yürümeye başladı.
Ama,
o da ne !.. Yumi yürürken, burnu ve kulakları yere değmiş ve ayaklarına
dolanmıştı. Ayakları dolanan Yumi, önce sendeledi, sonra paldır küldür
yuvarlandı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Tırtıl, tavşan ve fil
kahkahalarla gülüyorlardı…
Yumi,
yerden kalktıktan sonra “Evet istediğin şeyler bizde var. Ama seninde
sırtında, her zaman yanında olan bir evin var. Bizimse böyle bir
kabuğumuz yok. Seni tehlikelerden koruyan, har an yanında olan bir ev!
“ dediler. Bunun üzerine Yumi, taktıklarını çıkartıp: “Ooo… doğru, bir
daha böyle bir şey yapmayacağım. Evim sayesinde canım yanmadı. Ama bir
daha sizlere özenmeyeceğim. Çünkü; benimde evim çok güzel!” dedi..ve
gülmeye başladılar.