Araba ile tavşan avlanmaz.
Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya
ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun
dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.
Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.
1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar
da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır
biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.
Ar dünyası değil kâr dünyası.
1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim
için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para
kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri
bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.
Arı bal alacak çiçeği bilir.
Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkar
sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.
Arı, kızdıranı sokar.
Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancak
kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı
ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.
Arık öküze bıçak çalınmaz.
Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya
çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu
yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.
Arpa eken buğday biçmez.
1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya
çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.
Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.
Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş
insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de
aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.
Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir
özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin
niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.
Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).
Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirse
değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz
konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı
geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar;
soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan
kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir
açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.
Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.
Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş
kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara
karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü
insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya
da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak zayıf
karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere yaraşır.
Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).
Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle
yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı
gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.
Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.
Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne
yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki
bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve
söylediklerini kimse işitmez sanır.
Aşını, eşini, işini bil.
Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak
istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve
arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe
sahip çık, onu lâyıkıyla yap.
Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman
gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman
değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.
At, adımına göre değil, adamına göre yürür.
Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin
yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da
yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut
verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.
Ata eyer gerek, eyere er gerek.
Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir.
Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını
vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş
için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak
isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve
araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim
edilmelidir.
Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.
Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle
ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının
yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf
etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de
bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.
Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.
Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar
günlerinde yardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın
buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli
ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı
geliyor demektir.
At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.
1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği
gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da
budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği
bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden
çok onun sayılır.
At binicisini tanır (bilir).
Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp
anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl
tavır takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca
ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının,
uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir;
kalıcı değil, gelip geçicidir.
Ateşle barut bir yerde durmaz.
Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı,
belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir
belirti varsa, olay veya durum da var demektir.
Atılan ok geri dönmez.
Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı
eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna
dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten
geçmiştir çoktan.
Atın bahtsızı arabaya düşer.
Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.
Atın ölümü arpadan olsun.
Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler,
kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler
ve şöyle düşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu
çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”
Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı;
uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından
kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.
Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.
Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre
davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren
konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli
ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.
Atlasa kıl yapışmaz.
Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında
söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna
söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.
At ölür, itlere bayram olur.
Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu
görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık
kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadan
ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisinden
sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden
farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne
var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir.
İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya
hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan
kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan
kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de
gelecek kuşaklara taşınırlar.
At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).
Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını
yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten,
çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.
At yiğidin yoldaşıdır.
Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için
at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla
geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın,
yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği
gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına
girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At hakkında şiir, menkıbe,
masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış, âdeta ona insan
gibi muamele edilmiştir.
Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile
avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa
tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak
değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert
ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik alanına
çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü
işlerden yakasını kurtaramaz.
Ava giden avlanır.
Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara
zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer;
zarara uğrar.
Av avlayanın, kemer bağlayanın.
Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur.
Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun
yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.
Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile
olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle
getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla
doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları,
beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu
bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri,
düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz;
onların bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve
sonunda yıkılır.