PVP SERVERLER FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
PVP SERVERLER FORUM

You are not connected. Please login or register

Mantıkla İlgili Ders Notları

Go down  Message [Page 1 of 1]

1Dikkat Mantıkla İlgili Ders Notları Mon Jun 15, 2009 11:56 pm

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

KAVRAMIN TANIMI

Kavram bir objenin zihindeki tasavvurudur. Buna fikir (idde) de diyebiliriz. Aristo için kavram "objenin tanımının bir kelime ile ifadesidir". Burada objenin tasdik veya inkârı yoktur. Kavram dille ifade edilirse mantıkda buna terim denilir.

DELÂLET (denotation):

Terim'in, kavramın bir ifadesi olduğunu söylemiştik. Biz kavramları bazı işaretlerle ifade ederiz. İşaretler ya sözlü veya sözsüz olur. Bütün ifade şekilleri mantığı ilgilendirmez, kavramın hangi şeklinin mantığı ilgilendirdiğini belirtmek için, çeşitli ifade şekillerini görelim. İslâm mantıkçıları bunları delâlet başlığı altında incelerler.

"Delâlet birşeydir ki onu anlamaktan başka bir şeyi anlamak lâzım gelir", sözlü veya sözsüz olur. Bunlar da "tabiî", "aklî" ve "vaz'î" diye üçer üçer ayrılarak delâletin altı şekli meydana gelir.

1— Sözlü tabiî delâlet: Oh, off, nidalarının bir ağrıya delâleti gibi.
2— Sözlü aklî delâlet: İşitilen bir sözün onu söyleyen adama delâleti gibi.
3— Sözlü vaz'î delâlet: İnsan teriminin konuşan hayvana delâleti gibi.
4— Sözsüz tabiî delâlet: Hasmını gören bir kişinin yüz ifadesinin değişmesi gibi.
5— Sözsüz aklî delâlet: Dumanın ateşe delâleti gibi.
6— Sözsüz vaz'î delâlet: Çizgilerin, işaretlerin delâletleri gibi.

Bunlardan mantığı ilgilendiren sözlü vaz'î delâlettir. Sözün klasik mantık için nekadar önemli olduğunu mantığın tanımı bahsinde görmüştük. Klasik mantığı ilgilendiren delâletin sözlü olması tabiîdir. Sözlü tabiî ve sözlü aklî delâletlerin mantığı ilgilendirmemeleri açıktır. Sözlü tabiî delâletler, belirsizdir. İnsanın herhangi bir feryadı, bir çığlığı onun bir ruh haline delâlet etse de, her zaman aynı şeyi ifade etmez. Meselâ bir "Ah..." sözü, ruhsal bir sıkıntıyı, organik bir acıyı, bir hiddeti ifade edebilir. Bunların belirsizliği yanında parça parça oluşları da onların mantık dışında bulunmalarının bir sebebidir. Yani böyle bir sözü başka sözlerle birleştirip hükümler, akılyürütmeler yapmak imkânsızdır.

Sözlü aklî denen delâlete gelince, burada, sözde kullanılan kelimelerin anlamları bahis konusu değildir. Bunlar bir nevi çağrışım vasıtalarıdır. Bir konuşmayı işitmekle, konuşanı görmeden' kime ait olduğunu bilmeye yanyan bu konuşmadaki söz değil ses rol oynar.

Sözlü vaz'î delâlette esas olan sözdür. Bu sözler anlamlıdır, objeleri ifade ederler. İşte klasik mantığın konu olarak aldığı kavramların delâletleri bu soydur.

KAVRAMIN ÖZELLİĞİ

Kavramla hayali birbirinden ayırmak gerekir. Hayal daima özeldir, belli bir objenin tasavvurudur, hayalde niteliğin rolü büyüktür. Kavram ise geneldir, objenin şu veya bu niteliğini taşımaz. At hayali ile at kavramını karşılaştıralım: At hayali, rengi, şekli ve duruşu ile belli bir atın, onu görür gibi zihinde canlandırılmasıdır. At kavramı ise belli bir atı ifade etmez, bütün atlar onun içerisine girer. Görülüyor ki kavram genel bir fikirdir.

KAVRAM ÇEŞİTLERİ

a- Tek tek ele alınınca:

Tümel,tekil ve tikel kavramlar: Eğer kavram bir sınıfın tümüne delâlet ediyorsa tümel ,bir sınıfın bir ferdine delâlet ediyorsa tekil kavram denilir. Meselâ, şehir, tümel; Ankara, tekil'dir. Kavramların bizzat kendileri yalın olarak ele alındığı zaman, böylece ya tümel veya tekil olur. Eğer kavram yalın olarak değil de, bir önermede, konu olarak alındığı zaman, tümel ve tekilden başka bir de tikel olur. Tikel kavramlar, bir sınıfın bir kısmına delâlet eder, bazı insanlar, bazı şehirler gibi...

Soyut ve somut kavramlar. Eğer kavram bir nesneye veya bir varlığa delâlet ediyorsa somuttur, insan, filozof, beyaz... gibi. Eğer kavram bir oluş tarzını ifade ediyorsa soyuttur, insanlık, beyazlık gibi.

Soyut ve somut kavramların başka bir tanımı: "somut kavramlar, zihne, zihinin tayinettiği bir konu içinde, bir şekil (forme) takdimederler (presenler). İnsan ve beyaz kavramlarının durumu böyledir. Soyut kavramlar ise konusuz olarak bir şekil takdim ederler. İnsanlık, beyazlık kavramlarında olduğu gibi. Soyut kavramlar bir konudan soyutlaştınlarak elde edilmişlerdir".

Kollektif (collectif) ve distribiitif (distributif) kavramlar: Bir fertler grubunda gerçekleşen kavramlar kollektif kavramlardır (meclis, ordu, sendika gibi), Distributif kavramlar da bir gruba delâlet ederler, fakat bunlar, grupta değil de fertte gerçekleşirler (insan, asker işçi v.s. gibi). Fertte ve grupta gerçekleşmenin ne demek olduğunu açıklamak için bir misal verelim. Bir işçi sendikasına dahil olan bir işçi için bu sendikadır diyemeyiz. Fakat işçi grubuna dahil olan birisi için bu işçidir diyebiliriz. Sendika kavramı, kendisini meydana getiren fertlerin herhangibirisinde gerçekleşemiyor. Fakat işçi kavramı, kendisini teşkil eden fertlerin herbirinde gerçekleşir.

Müsbet (positif) ve menfi (negatif) kavramlar:

İngiliz mantıkçısı De Morgan'a göre her kavram bir müsbet bir de menfi anlam taşır. Meselâ "insan" kavramı Ahmet için müsbet olarak doğrudur (Ahmet insandır), at için ise menfi olarak doğrudur (at insan-olmayandır ) böylece "insan" kavramı müsbet, insan -olmayan kavramı menfidir. Müsbet ve menfi kavram fikri bütün varlığı kaplar. De Morgan müsbet kavramları büyük harflerle menfi kavramları küçük harflerle gösteriyor. Meselâ X = insana x = insan olmayandır. Böylece X + x = bütün varlıklar".

Bu şekilde alınan kavram çifti birbirinin çelişiği (nakizi) olur. İnsan, insan-olmayanın; insan-olmayan, insanın çelişiğidir. İleride göreceğimiz gibi önermelerin çelişikliği farklı bir anlamdadır.

Birbiri ile ilişkileri bakımından:

Bir kavram başka bir kavrama yüklendiğinde, yüklenen kavram, yüklendiği kavrama olan nisbeti bakımından ya özsel (zatî) veya ilintisel (arızî) olur.

Bir kavram yüklem olarak herhangi bir şeye yüklendiği zaman, yüklenen kavram, o şeyin özünün dışında değilse, yani yüklenilenin varlığı yüklenene bağlı ise, yüklenen kavrama özsel denilir. Meselâ, insan akıllı bir hayvandır önermesinde, insan kavramına "akıllı hayvan" kavramı yüklenmiştir. İnsanın insan olması onun akıllı hayvan olmasına bağlıdır. O halde, "akıllı hayvan" kavramı, "insan" kavramına nisbetle özseldir. Eğer yüklenen kavram, yüklendiği şeyin Özüne dahil değil ise, yani yüklenen kavram ortadan kaldırılınca yüklenilen ortadan kalkmıyorsa yüklenen kavrama yüklenilene nisbetle ilintisel denilir. Meselâ İnsan gülücüdür, önermesinde, gülücülük insamn Özüne dahil olmadığından, gülücü kavramı insan'a nisbetle ilintiseldir.



Last edited by ^^obicham_te^^ on Tue Jun 16, 2009 12:08 am; edited 1 time in total

2Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Mon Jun 15, 2009 11:57 pm

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER

İki kavram arasında dört türlü ilişki olabilir: Eşitlik (müsavat), Ayrıklık (mübavenet), tam-girişimlik (umum ve husus mutlak), ve eksik-girişimlik (umum ve husus min vech).

Eğer iki kavramın herbiri diğerinin bütün fertlerini karşılarsa aralarında eşitlik vardır denir: Konu-şan ile gülen gibi.

İki kavramdan herbiri diğerinin hiçbir ferdini içine almazsa ayrıklık vardır denir, insanla at gibi.

İkisinden yalnız biri diğerinin bütün fertlerini içine alırsa aralarında tam-girişimlik vardır denir, insan ile hayvan gibi.

Eğer iki kavramdan her biri diğerinin bazı fertlerini içine alırsa aralarında eksik - girişimlik vardır denir, memeli ile balık gibi.


BEŞ TÜMEL

Porphyrios (233-304) Aristo'nun mantık kitaplarına giriş olarak İsagoji adı altında bir kitap yazmış, burada, cins, tür (nevi), ayırım, hassa ve ilinti'den bahsetmiştir. İsağojiyi ilk defa Ammonios'un, mantık kitapları arasında saydığını ve İbni Sina'dan sonra İslâm mantıkçılarının bu fikri benimsediklerini önceden söylemiştik.

Beş tümelin kolayca anlaşılabilmesi için Porphyrios Ağacı denen şu şemayı göz önünde bulundurmak faydalı olur.

Cevher

+

Cismi olmayan= Cansız = Duygusuz = Akılsız
+
Cismi olan= Canlı = Duygulu (hayvan-animal)= Akıllı (insan)


NOT:Beş tümelden ilk defa bahseden Porphyrios değildir. Aristo da bunları ele alır, fakat ilk defa Porphyrios bunları açık bir şekilde incelemiştir.

Cins:

Porhyrios cinsi şöyle tanımlıyor: "Birtek varlığa nisbetle herhangi bir tarzda bulunan fertler topluluğudur". Başka deyimle "altında türlerin sıralandığı şeydir". İslâm mantıkçılarının tanımı daha açıktır:' "Cins gerçeklikleri (hakikat) çeşitli olanlardan, bunlar nedir, diye sorulunca verilen cevaptır." Meselâ insan, at kuş... nedir ? denilince verilecek cevap hayvandır olacaktır. Hayvan bir cinsin ifadesidir. Verilen tanımlar cinsin kaplamı dikkate alınarak yapılmıştır.

İçlem açısından da cinsin tanımı yapılabilir: "Cins bir vasıflar yığınıdır". Aristo'nun tarumı da içlem açısındandır, "Cins bir çok türde ortak olan ve cevher kategorisinde onlara yüklenebilen şeydir".

Cinsin çeşitleri: Uzak cins, yakın cins diye ikiye ayrılır. Bir tür'ün hemen üstünde bulunan cinse ya-kın diğerlerine uzak cins denilir. Yukarıdaki şemada, insan türünün yakın, cinsi hayvan, uzak cinsleri ise, canlı, cismi olan ve cevherdir.

Cinsin" dereceleri: En üstte bulunan cinse üstün cins, altında başka cins bulunmayana aşağı cins, her ikisi arasında bulunanlara da. orta cins denilir. Yine aynı şemada, cevher, üstün cins; hayvan, aşağı cins, diğerleri orta cinsdir.


Tür:

Gerçeklikleri aynı olan birçok şeye bunlar nedir diye sorulunca verilecek cevaptır. Meselâ Ali, Ahmet, Fatma vs... nedir? diye sorulunca insandır, denilir, işte insan bir türdür. Porhyrios'un tanımı: "Tür, cins altında sıralanan ve cinsin öz bakımından kendisine yüklendiği şeydir". Ahmet Cevdet de şöyle tanımlıyor: "bir gerçekliğin aynı olan özel tümel (külli-i zati) dir".

Tür'ün çeşitleri: Özel tür ve göreli tür diye ikiye ayrılır. Özel tür (bazan buna gerçek tür de denilir) tür olmakla cins olmayan yani artık türlere bölünmeyen tür'e denir. Tür olmakla cins de olabiline de göreli tür denir. Yukarıdaki şemada insan özel türdür. Çünkü altında başka tür yoktur. Canlı ise göreli bir türdür.


Ayırım (fasıl) :

Ayırım, cins içinde türü gösteren karakter veya karakterler toplamıdır. Ayırımın izahında Port-Royal mantığı daha açıktır, iki türlü bir cins düşünelim, her türün cinste bulunmayan bazı şeyleri ihtiva etmesi zorunludur. Aksi takdirde yalnız cins vardır. Yani türlerin ihtiva ettiğini cins de ederse, cins ve tür ayırımı yapılmaz. Böylece cinsten farklı olarak her türün ihtiva ettiği birinci esas, vasıf ayırımıdır. Her türün kendisine has ayırımları vardır. Meselâ, cisim ve ruh, cevher'in iki türüdür. Cismin öyle bir şey ihtiva etmesi gerekir ki cevherde olmasın, ruhun da öyle. Cisimde birinci olarak gördüğümüz bu ayrı vasıf, yayılım (etendu)dir, ruhunki ise düşüncedir, öyle ise cismin ayırımı yayılım, ruhun ayırımı düşüncedir.

Ayırımın çeşitleri: Ayırım uzak ayırım ve yakın ayırım diye ikiye ayrılır. Eğer türü yakın cinsindeki ortaklarından ayırıyorsa yakın; uzak cinsindeki ortaklarından ayırıyorsa uzak ayırım denir. Meselâ hareket etme, insanin uzak, hayvanın yakın ayırımıdır.

İslâm mantıkçıları bu üç tümele özsel tümeller (külli-i zati) der ve tanımlarını şöyle yaparlar: "nelikler (mahiyet) birisi kendisine eşitdiğeri kendisinden genel olmak üzere iki "cüz"den meydana gelmiştir. İşte neliğe tür, genel cüz'üne cins, eşit cüz'üne ayırım denir. Meselâ, insan neliği (mahiyeti) hayvan ile konuşan (natık.) dan meydana gelmiştir. Burada, hayvan cins, insan tür, kenuşan ayrımdır".


Hassa:

Hassa bir türe ait olan ve zorunlu olarak ayırıma bağlı bulunan vasıftır. Porphyrios'a göre dört türlü hassa olur.

1 — Türün bazı fertlerine ait olan.hassa. Meselâ hekimlik insanın hassasıdır ve bazı fertlerine aittir.

2 — Türün bütün fertlerine ait olan hassa. Meselâ, iki ayaklı olma insanttı bütün fert¬lerine ait olan hassasıdır.

3 — Türün fertlerine belli bir anda ait olan hassa. Meselâ insanın ihtiyarlayınca saçlarının ağarması gibi.

4 — Türünün bütün fertlerine ait olmakla beraber daimi değildir. Meselâ insan için gülme bu tip hassadır.


İlinti:

Aristo ilintiyi şöyle tanımlıyor: "ilinti ne tanım ne hassa, ne de cins olmayıp nesneye ait olan şeydir; veya hangisi olursa olsun bir tek ve aynı şeye ait olabilen veya ait olmayan şeydir, söz gelimi oturmuş olmak aynı bir varlığa ait olabildiği gibi ak da böyledir, çünki hiçbirşey aynı nesneyi kâh ak kâh ak-olmayan olmaktan alıkoyamaz". Bu şu demektir: İlintinin ait olduğu şeyin varlığı ilintiye bağlı değildir.

İlintinin çeşitleri:

Ayrılabilen ve ayrılmıyan ilinti olmak üzere iki tip ilinti vardır. İnsan için uyumak ayrılamıyan bir ilinti, Habeşistanlı veya karga için kara olmak ayrılabilen ilintidir. Her nekadar Habeşistanlı ve karga için karalık aynlmazsa da, onların varlığı kara olmaya bağlı değildir. Konu yok olmadan, rengini kaybetmiş bir Habeşistanlı veya karga tasarlanabilir.

Bu iki tümelin tanımlarında da İslâm mantıkçılarının tanımları daha açıktır. İslâm mantıkçıları, hassa ile ilintiye ilintisel tümel (külli-i arızi) deyip şöyle tanımlarlar: "Bir türe bir takım sıfatlar ilinti olur. Bu sıfatlar eğer bir türe ait ise hassa, çeşitli türlere mahsus ise ilinti denilir". Meselâ gülmek insanın hassası, uyumak ilintisidir. Çünki gülmek vasfı yalnız insan türüne hasdır, uyumak ise bütün hayvanlara has bir niteliktir.

3Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Mon Jun 15, 2009 11:58 pm

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

KATEGORİLER

Kategori kelimesi Aristo'ya göre yüklemi gösterir. Varlığın yahut bir konuya yüklenen yüklemin çeşitli sınıflarıdır. En geniş anlamı ile alınırsa kategorilerin sayısı sınırsızdır. Fakat felsefede daima belli sayıda kategoriden bahsedilir. Bunlar temel yüklemler, daha doğrusu temel kavramlardır. Aristo, Organon'un birinci kitabını bunlara ayırmıştır. Aristo'cu geleneğe uyarak mantıkçıların çoğu bunları en genel kavramlar diye ele alırlar.

Kategorilerin mantığın mı yoksa başka bir disiplinin mi içine girdiği münakaşa konusu olmuştur. Ali Sedad, kategorilerin mantığı değil de metafiziği ilgilendirdiğini, İslâm düşünürlerinden mantığa hücum edenlerin, mantığın bu bölümünü hedef aldıklarını, bu sebeble, sonra gelen mantıkçıların bu bölümü mantık kitaplarından çıkardıklarını söylüyor.

Höffding'e göre ise, kategoriler teorisi, psikoloji ile bilgi teorisi arasında bulunmaktadır.Kategorilerin en genel kavramlar olarak telâkki edilmesi, çok defa onların klasik mantık içinde incelenmesini gerekli kılmıştır.

Aristo'ya göre, on kategori vardır: Cevher, nicelik, nitelik, görelik, zaman, yer, durum, sahip olma, etki ve edilgi.

Aristo için kategoriler varlığın en genel cinsleridir. Birbirlerine irca edilemezler. Bunlardan hiçbirisi kendi kendine birşeyi ne inkâr ve ne de tasdik ederler. Tasdik ve inkâr ancak bunlar arasındaki bir bağlantı ile olur. Bunlar tasdik ve inkâr etmediklerine göre, doğru ve yanlış da değillerdir.

Cevher (Substance): Özü ile kaim olan şeydir. Vatlığını devam ettirmek için başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Mesela taş vasıflarından ayrı olarak kendi başına bir cevherdir. Onun rengi, şekli, ağırlığı vs. ilintileridir. Çeşitli taşlarda bu vasıflar farklı oldukları halde, hepsinde müşterek birşey vardır ki, o da onun taş olmasıdır. İşte bu, taşı taş kılan onun cevheridir.

Cevher, azalıp çoğalmaya elverişli değildir. Daha az insan, daha çok insan veya daha az taş ve daha çok taş olamaz. Cevherlerin karşıtları da bulunmaz. İnsanın, taşın, atın karşıtları yoktur. Fakat karşıtları kabul ederler, soğuk olan, bir değişmeyle sıcak olabilir, siyah birşey beyaz olabilir. Bu değişmelerde cevher hep aynı kalır.

Nicelik (Quantite): Kaç, nice sorularının cevabıdır. Sürekli ve süreksiz olmak üzere ikîye ayrılır. Süreksiz, aritmetiğin konusu olan sayıdır. Sürekli, ise geometrinin konusu olan mekân ile fiziğin konusu olan zamandır. Sayılar arasında müşterek bir sınır düşünülemez. O halde süreksiz bir niceliktir. Çizgi ise süreklidir, çünkü bölümleri birbirine dokunan müşterek bir sınır düşünmek mümkündür, bu noktadır. Düzeyler arasındaki müşterek sınır ise çizgidir.

Niceliklerin karşıtları yoktur. Beş metre uzunun zıddı bulunmaz. Çoğun aza, büyüğün küçüğe karşıt oldukları düşünülebilir ama, bu, niceliğin değil, göreliğin zıtlığıdır. Niceliklerde azlık ve çokluk da olmaz. Niceliğin kendisine has karakteri, eşitlik ve eşitsizlik yüklenebilmesidir. Bir şeklin bir şekle eşit olduğu veya olmadığı, bir sayının bir sayıya eşit olduğu veya olmadığı söylenebilir.

Nitelik (Qualite'): Nitelik, kenndisi ile bir şeyin nasıl olduğu söylenen terime denir. Nasıl sorusuna verilen cevaptır.

Çeşitleri:

1— Hal bildiıen nitelikler: Fazilet, adalet, itidal gibi.
2- Meyil ifade eden nitelikler: Bunların birincilerden farkı, kolayca değişebilmeleridir. Meselâ, hastalık, soğukluk, sıcaklık gibi, insanın bunlara temayülü olabilir. Sıcakken soğuk, sağlamken hasta kolayca olunabilir.
3— Duyu nitelikleri: Tatlılık, acılık, renkler, kokular, v.s. gibi.
4— Şekil niteliği: Bir şeyin eğriliği,;doğruluğu, üç veya dört köşeli oluşu gibi.

Niteliklerin karşıtları olur. Meselâ, adalet adaletsizliğin, karalık aklığın karşıtıdır. Azlık ve çokluk da kabul ederler. Bir şey başka birşeyden daha az veya daha çok ak olabilir. Fakat şekil nitelikleri çokluk ve azlık kabul etmezler.

Görelik (Relation): Bütün varlığı başka şeylere bağlı olana denir. Meselâ, en büyük, göreli bir kavramdır. Çünki onun. en büyük olması başka birşeye göredir. Duyum, bilim gibi terimler de görelidir. Çünki ancak birşeyin duyumu veya birşeyin bilimi olur.

Bütün göreli kavramlar karşılıklıdır (correlatif). Meselâ, baba, oğulun babası; oğul, babanın oğludur. Kanatlı, kanat yüzünden kanatlıdır, kanat ise bir kanatlının kanadıdır.

Nerede (Oİt): Nerede sorusuna cevap olan kategoridir. Bir şeye, bir mekânda bulunmasıyla ilinti olan haldir. Meselâ evde, Ankara'da gibi.

Nezaman (Ouand): Ne zaman sorusuna cevap olan kategoridir. Bir şeye, bir zamanda bulunmasıyla ilinti olan haldir. Meselâ: Ahmet ne zaman okula başladı? 1964 yılında, diye verilen cevapta Ahmed'in zamanla ilgili bir hali gösteriliyor. O halde dün, geçen yıl, gelecek hafta gibi zaman ifadeleri bu kategoriyi gösterir.

Durum (Situation): Bir şeyin bazı cüzlerinin diğer cüzlerine veya kendisinin dışında bulunan şeylere göre ilinti olan halidir. Meselâ, ayakta durmak, oturmak, yatık olmak gibi.

Sahip olma (Avoir): Herhangi bir şeye sahip olma, bir şeyin başka bir şeye sahip olması ile ona ilinti olan halidir. Meselâ silahlıdır, şapkası başındadır gibi.

Etki (Action): Bir tesir edicinin diğer bir şeye tesir ettiğinde, tesir ediciye ilinti olan haldir. Kesiyor, seviyor, kırıyor gibi.

Edilgi (Passion): Bir şeyin başka bir şeyle etkilenmesiyle, ona ilinti olan haldir. Kesiliyor, kırılıyor, seviliyor gibi.

Aristo'dan sonra klasik mantıkçılar kartegoriler teorisinde hep Aristo'yu takip etmişlerdir. Yukarıda saydığımız on kategori gerek batıda ve gerek îslâm dünyasında yazılan mantık kitaplarında aynen kabul edilmiştir.

Düşünce tarihinde, kategoriler meselesi Aristo'dan farklı şekilde de ele alınmıştır. Aristo'dan sonra en büyük kategoriler nazariyecisi olarak Kant'ı görürüz.

Kant'a göre kategoriler:

Kant'a göre kategoriler müdrikenin apriori kalıplarıdır. Kantin kategoriler anlayışı ile Aristo'nunki çok farklıdır. Aristo'ya göre kategoriler varlığa aittir. Kant'da ise kategoriler zihne aittir; bunlar zihinde tecrübeden önce mevcuttur ve bilgi ancak bunlar vastasiyle elde edilir. Dışardan bana gelen intibalar, ancak zihnimdeki bu kalıplardan geçtikten sonra bilgi haline gelirler.

Kant'a göre kategoriler, nicelik, nitelik, görelik ve modalite olmak üzere dörde ayrılır. Bunlar da aralarında üçer üçer bölünerek oniki kategori elde edilmiş olur ki şunlardır:

Nicelik:

Birlik (ünite')
Çokluk (pluralite)
Tümlük (totalite

Nitelik:

Gerçeklik (realiti)
Olumsuzluk (negaüon)
Sınırlılık (limitatiott)

Cevher ve ilinti (substance et accident):

Nedensellik ve bağımlılık
Görelik(causalite et dependance)
Ortaklık veya karşılıklı eylem(Communautd ou action reciproque)


Modalite:

İmkân - imkânsızlık (possibilite-impossibilite )
Varolma - Varolmama (existen-ce-non-existence )
Zorunluluk - Olumsallık (necessite - contingence)

Kant'dan başka Yeniçağda kategoriler teoricisi olarak, Renouvier ve Höffding'in adlarını sayabiliriz.

4Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Mon Jun 15, 2009 11:58 pm

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

KAVRAM TARTIŞMASI

Kavramların gerçekliği meselesi, Hıristiyan Ortaçağında, geniş tartışmalara konu olmuş; üç görüş ortaya çıkmıştır: Adcılık (nominalisme), gerçekçilik (realisme) ve kavramcılık (conceptuâlisme).

Adcılık (nominalisme): Bu görüşe göre genel fikirler yoktur; ancak işaretler, adlar vardır. Kavramların gerçekliği olmaz. İlkçağda Antistenes diyordu ki: "bir at görüyorum atlık değil". Stoacılar da Antistenes'in fikrine katıldılar. Bunlara göre de yalnız ferdîn gerçekliği vardır. Epicurcüler daha ileri giderek kavramlar yalnız sesten ibarettir, dediler. Ortaçağda Roscelin (XI. asır) ve Guillaume d'Occam (Ö.M. 1350) adcılığı savundular. Roscelin cins ve türlerin ancak birer kelimeden ibaret olduğunu söyledi. Yeniçağ felsefesinde de adcılık taraftarı olanları görüyoruz. Mesela, Stuart Mill düşüncenin konusu asla at,üçgen değil fakat bu at bu üçgendir diyordu.

Gerçekçilik (Realisme) : Bu teoriye göre, tümeller, temsil ettikleri şeylerden ayrı olarak bir gerçekliğe sahiptirler. Porphyrios (233-304), Saint Anselme (1033-1109), Guillaume de Cpampeaux (Ö. 1121) tümellerin, özellerden, ayrı olarak gerçekliklerinin mevcut olduğu fikrinde idiler. Bossuet (1627-1704) aktüel gerçekliğin var olduğunu farzeder, bu gerçeklik, hakim olduğu tekili de temsil eder ve ona tümellik ve değişmezlik verir.

Kavramcılık (conceptuâlisme): Tümellerin, fertlerde mevcut olmakla beraber, zihinde varlıklarını kabuleden görüştür. Tümeller bir soyutlama ile zihnin çalışması sonucunda elde edilmişlerdir.

Ortaçağda Abelard (1097-1142) bu fikri temsil etmiştir. Yeniçağın başında Port-Royal mantıkçıları da kavramcılığı savunmuşlardır. Arnauld diyordu ki "Mevcut olan herşey tekildir. Bununla beraber, soyutlama yolu ile tümel fikirleri teşkil ederiz ki bunlar birçok şeyi temsil ederler.

5Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Mon Jun 15, 2009 11:59 pm

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

TANIM VE BÖLME

I — TANIM

Aristo'ya göre tanım özün araştırılmasıdır. Şöyle de tanımlanır: Tanım bir kavramın karakteristik içlemini tayin eden zihin işlemlerine denir.

Genellikle klasik mantıkçılar tanımı ikiye ayırırlar. Batı mantıkçılarının "de'finitiori'' ve "de"scription", İslâm mantıkçılarının "had" ve "resm" diye adlandırdıkları tanımlardan birincisi öze, ikincisi ilintiye aittir. Öze ait olan daha doğru bir tanımdır. Kavramın yerini açıkça belirtip diğerlerinden tamamen ayırır. İlintiye ait olan ise, bir şey hakkında, onun hassaları, nitelikleri ile ilgili olarak bazı bilgiler verir. Birinciye özsel tanım, ikinciye ilintisel tanım diyeceğiz. İslâm mantıkçıları bunları tam ve eksik diye ikişer ikişer ayırarak tanımın dört şeklini ortaya korlar. Bu dört tanım şeklinin açıklanması Beş Tümele göre olur.

Beş Tümele göre tanım çeşitleri:

1 — Tam özsel tanım (Hadd-ı tam): Bir şeyin yakın cinsi ile yakın ayırımından yapılan tanımdır. İnsanı konuşan hayvanla tanım gibi. Hayvan insanın yakın cinsi, konuşma ise yakın ayırımıdır.

2— Eksik özsel tanım (Hadd-ı nakıs): Bir şeyin uzak cinsi ile yakın ayırımından yapılan tanımdır. İnsan konuşan cisimdir dersek, insanın eksik özsel tanımını yapmış oluruz.

3— Tam ilintisel tanım (Resm-i tam): Bir şeyin yakın cinsi ile hassasından yapılan tanımdır. İnsanı, gülücü bir hayvandır diye tanımlamak gibi.

4— Eksik ilintisel tanım (Resm-i nakıs):Bir şeyin ilintileri ile veya uzak cinsi ile ilintisinden yapılan tanımına denilir. İnsan uyuyandır veya insan uyuyan cisimdir diye yapılan tanımlar eksik ilintisel tanımlardır.

Görülüyor ki tanımın bu dört şeklini açıklarken, İslâm mantıkçıları Beş Tümel'i esas almışlardır. Kavramlar cins ve tür ilişkilerine göre sıralandığında, herhangi bir kavramın tanımı, onun yerini belirterek diğerlerinden ayırmakla oluyor. Bir kavramın yerini belirtirken göz önüne alınan Porphyrios Ağacıdır.

Tanımlanana göre tanım çeşitleri:

Aristo İkinci Analitikîer'de "mademki tanım yapmak ya nesnelerin ne olduğunu ya da adının ne ifade ettiğini göstermektir..." diyor... Lalande, Aristo'nun bu işareti üzerine daha sonra gelen klasik mantıkçıların, tanımı, nesnelerin tanımı yahut gerçek (reele-hakiki) tanım ve kelimelerin tanımı yahut adsal (nominale-ismî) tanım diye ikiye bölüp incelediklerini söylüyor. Lalande'ın Aristo'ya dayadığı tanımın bu iki ayırımını mantıkçılar farklı şekillerde ifade etmişlerdir.

İslâm mantıkçılarının ayırımı, adeta farklı varlık sahaları dikkate alınarak yapılmış gibidir, "hakiki tarif" dedikleri, nesnelerin tanımı, dışta varlığı (vücudu) bilinen bir neliğin (mahiyetin) tanımıdır, diye açıklanır. Meselâ: insanın gerek özsel ve gerek ilintisel tanımları böyle bir tanımdır. Adsal tanımsa şu şekilde ifade ediliyor: Bir isimden anlaşılan anlamı, dıştaki varlığı ile ilgilenmeksizin keşif ve izah etmektir. Anka kavramının tanımı, "ulûmu müdevvenede" konu olan terimlerin tanımı bu cinsten tanımlardır.

Gelenbevi dışta varlığı belli olmayanların üç türlü olabileceğini söyleyerek nelerin tanımının adsal tanım olduğunu açıklıyor.

1— Gerçeklik dünyasında varolan birşeyin (ayan dan birşey) varlığı bilinmezden önce yapılan tanımı adsal bir tanımdı.

2— Bizzat kendisi varol mayıp fakat varlığı mümkün olan şeyin tanımı da adsal tanımdır. Meselâ Anka'nın tanımı böyledir.

3— Bizzat kendisi varolmadığı gibi. varolması da mümkün olmayanların tanımı da adsal tanımdır. Meselâ zıdlarm birliği (içtima-i zıddeyn) nin tanımı gibi.

Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi İslâm mantıkçılarında hakikî tanım denen nesnelerin tanımı ile, adsal tanım arasında asıl fark tanımlananın gerçeklik dünyasında var olup olmamasından ileri geliyor. Eğer tanımlananın gerçeklik dünyasında yeri varsa ve biliniyorsa bu tanım gerçek tanımdır. Tanımlananın gerçeklik dünyâsında varlığı yoksa veya gerçeklik dünyasında varolup da bilinmiyorsa (ki yine yok sayılır) bunun tanımı da adsal tanımdır.

Klasik Batı mantıkçılarının nesnelerin tanımı (la definûion des choses) ve adsal tanım (la definition nominales ou la deinition du nom) anlayışında İslâm mantıkçılarının anlayışından farklı bir durum göze çarpar.

Port-Royal mantığında bu ayırım şöyle yapılıyor: "Zira nesnenin tanımında, meselâ: İnsan akıllı bir hayvandır, zaman hareket ölçüsüdür, gibi tanımlarda, tanımlanan insan veya zaman terimlerine, herkesçe bilinen fikirleri verilmektedir. Bu fikirlerin içerisinde, akıllı hayvan ve hareket ölçüsü gibi diğer fikirlerin de bulunduğu iddia edilmektedir. Oysaki adsal tanımlarda, ancak ses'e dikkat edilir, ondan sonra, bu ses, başka kelimelerle gösterilen bir fikrin.işareti olduğuna göre tayin edilir.."

Goblot'nun ayırımı ise şöyledir: "Adların tanımları, terimlerin anlamlarını, ya kelime icat ederek ya eski bir kelimenin müphem ifadesini belirterek, tesbit etmeğe yönelmiş "convention" lardır. Burada tanımı yapılan ad, tanımla meydana getirilmiştir. Nesnenin (la chose) tanımında ise tanımlanan bir veridir. Bir şeyin neden ibaret olduğunun tanıtılması söz konusudur."

Adsal tanımlar tamamen keyfidir. Onu yapana bağlıdır. Franck'ın felsefe sözlüğünde şöyle bir misal veriliyor: Üç kenarlı ve üç açılı şekle daire diyorum, desem, burada daire kelimesinin herkesçe kabul edilen anlamını değiştirdiğim için ayıplanabilirim. Fakat bu kelimeye yeni bir anlam verdiğim için bana itiraz edilemez. Mesele şudur: Adsal tanımlar bize bağlıdır. Şu kelimeye şu anlamı veriyorum diyebilirim. Bunda doğruluk ve yanlışlık aranmaz. Halbuki gerçek (reelle) tanımlarda durum tamamen tersinedir. Nesnelerin taibatını belirtirken nesneye bağlıyımdır. Bu sebeple doğruluk ve yanlışlık bahis konusudur, tanımla tanımlanan arasında uygunluk aranır. Aynı sözlükte gerçek tanımların öze ait, adsal tanımların da ilintiye ait olduğu belirtiliyor. Bir nesne (la chose) ilintileri ile tanımlanırsa, meselâ yıldırım, ışık ve gürültü ile tanımlanırsa bu tanım görünüşte gerçektir ama temelde adsal bir tanımdır.

Görülüyor ki islâm mantıkçıları ile Batı mantıkçılarının, gerçek ve adsal tanımlara verdikleri anlamlar farklıdır. Birinciler, ayırmada varlık sahalarını; ikinciler, deyim yerinde ise, tanımı yapanın tanımı yapılan karşısındaki görüş açısını esas almışlardır.

islâm mantıkçılarına göre önemli olan tanımı yapılan varlık sahasıdır. Tanımı yapılanın varlığı ya zihin dışındadır; önceden gördüğümüz gibi böyle bir kavramın hem neliği (mâhiyet) hem de gerçekliği vardır veya tanımı yapılanın varlığı yalnız zihindedir, — yani yalnız neliği vardır —. Birincilerin tanımına gerçek tanım, ikincilerin tanımına da adsal tanım denilir.

Klasik Batı mantıkçılarına göre ise, bir nesnenin tabiatını belirtmek için yapılan tanım gerçek tanımdır. Nesnenin tabiatı bize bağlı olmadığı için gerçek tanım keyfi olmaz. Tanınım tanımlanana uyması gerekir. Adsal tanım ise, tanımı yapana bağlıdır. O halde keyfidir (arbitraire), bir adın anlamını açıklamaktan ibarettir. Batı mantıkçılarının adsal dedikleri tanım İslâm mantıkçılarının "lafzi" dedikleri tanıma yakındır.

Tanımın şartları:

1 — Tamın tam olmalıdır. Eski mantıkçılatımız bunu şu formülle ifade ediyorlardı: "Tarif efradını cami ağyarını mâni olmalıdır". Yani tanımı yapılanın bütün fertleri tanımın içine girmeli, o sınıfa dahil olmayanlar dışaıda bırakılmalıdır. Batı mantıkçıları da aynı fikri şu latince cümle ile ifade ediyorlardı: "Conveniat toto definito et soli definito" yani tanım, tanımı yapılanın tümüne ve yalnız ona uygun olmalıdır.

2— Bir şeyi kendisinden daha müphem bir şeyle tanımlamamalıdır. Yani bir tanımın, anlamı açlk kelimelerle yapılması gerekir.

3— Tanımda kısır-döngü (devr-i batıl - cercle vicieux) bulunmamalıdır. Yani bir şeyi, bilinmesi kendisine bağlı başka bir şeyle tanımlamamalıdır. Meselâ, hükmü, iki kavram arasında bir bağ kurmaktır diye tanımladıktan sonra, kavramı hükmün bir bölümüdür diye tanımlarsak kısır-döngü olur.

Tanımlanamazlar:

Herşeyi tanımlamak mümkün değildir. Mantıkçılar tanımı yapılmayanları üç grupta toplamışlardır.

1— Tecrübenin doğrudan doğruya verileri tanımlanamazlar. Duyumlar (renk ses vs.), duygular (aşk, kin vs.) bu türdendir. Bilmek, anlamak için bunları doğrudan doğruya idrak etmek gerekir. Anadan doğ¬ma bir köre, kırmızının ne olduğu hiçbir tanımla anlatılamaz. Aşk, kin ve nefret duygulan da böyledir.

2— Üstün cinsler de tanımlanamazlar. Tanım, tanımı yapılanın cinsi ile yapılır. Üstün cinslerin cinsleri olmadığı için tanımları mümkün olamaz. Bu üstün cinslere kategoriler, en genel kavramlar da denilir, Kategoriler bahsinde bunların tam bir listesinin yapılamadığını sayılarının filozoftan filozofa değiştiğini söylemiştik. Meselâ, zaman, mekân, birlik, çokkık'un tanımları doğrudan doğruya yapılamaz, ancak bazı soyutlamalarla anlaşılabilir. Biz geometrik şekilleri, mesafeye ait ilişkiler vasıtasiyle tanımlıyoruz. Mekân ise, mesafeye ait bütün belirtiler çıkarıldıktan sonra geriye kalandır diyebiliycruz.

3—Tanımın açıklanmasından anlaşıldığı gibi, tanı tanım, ancak türlerin olur. Çünki ancak türün özü ile tanımı yapılabilir. Ohalde fertlerin tam tanımı yapılamazı Aristo ancak genelin bilimi olur diyordu. Aristo'ya zıt olarak Stoacılar ve Stuart Mili ise gerçek olan ferttir, ancak ferdin bilimi olur diyorlardı. Gerçek tanım bir varlığın, kendine has karakterlerini saymaktır. Mili, Aristocu geleneğe aykırı olarak gerçek varlık fert olduğuna göre, ancak fertlerin tanımının yapılabileceğini iddia ediyordu.

II - BÖLME

Bölme tanımla ilgilidir. Tıpkı tanımda olduğu gibi bunda da bir belirtme vardır. Tanımın tamamlayıcısı durumundadır. Tanım, tanımlananın daha çok içlemi ile ilgilidir. Bölme ise bölünenin kaplamı ile ilgilidir. Bölme bir bütünün bölümlerine ayrılmasıdır.

Klasik mantıkçılar iki.türlü bölmenin olduğunu söylerler. Birincisi bir tümün elemanlarına bölünmesi, eski deyimi ile "'küllim eczasına taksimi" ikincisi, tümelin tikellerine bölümü, eski deyimi ile "küllinin cüz'iyatına taksimidir"*''. Batı mantıkçıları da aynı ikilemeyi yapiyoı 1ar. Onlara göre de iki türlü tüm (bütün) vardır. Birincisi farklı parçalardan yapılmış bütündür buna latince "totum" denir; ikincisi müşterek bir terim oları bütündür. Latince "omne" denir. İki türlü tüm olunca iki türlü de bölme olur".

Birinci şekil bölmede bölünenler, bölünenden ayrıdır. Meselâ suyun, oksijenle hidrojene bölünmesi bu tiptendir. Bölümlerin ikisi de yani hidrojen ve oksijen, bütün olan^ sudan farklı şeylerdir.

İkinci şekil bölmede ise, bölünenle bölümleri birbirinden ayrı şeyler değillerdir. Yalnız bölünen bölümlerinden daha geneldir. Meselâ, çizginin doğru çizgi ve eğri çizgi diye ayrılması bu tipdendir. Mantık açısından asıl bölme bu ikincisidir.
İslâm mantıkçıları nasıl tanımı beş tümele göre çeşitlemişlerse Port-Royal mantıkçıları da, beş tümeli esas alarak bölmeyi çeşitlemişlerdir'.

1— Cinsin türlere bölünmesi: Cevher, cisim ve ruh diye, hayvan (animal) insan ve insan olmayan hayvan (bete) diye ikiye bölünür.

2— Cins bir de ayırımlarına bölünür: Hayvan ya akıllıdır veya akılsızdır. Sayı ya tektir veya ciftir. Çizgi ya doğrudur ya eğridir gibi...

3— Bir konu ilintileri ile de bölünebilir: Vücut ya harekettedir veya sükûn halindedir. İnsan ya sıhhatlidir ya hastadır gibi.

4— Bir ilinti farklı konulara bölünebilir. Meselâ, meziyetler ya bedene ya da ruha aittir gibi.

Bölmenin şartları:

1 — Bölme tam olmalıdır. Yani bölünenin kaplamına giren hiçbirşey dışarıda bırakılmamalıdır. Meselâ, sayı ya tek veya çift olur; bu tam bir bölmedir. Bu şart her iki bölme için geçerlidir.

2 —Bölümlerden biri bölünenin aynı veya ona aykırı olmamalıdır. Bu şart yalnız ikinci bölme içindir. Ali Sedad'ın verdiği misal şudur; Çizgi, ya doğru çizgi olur veya eğri çizgi olur bölmesi doğrudur. Fakat eğer çizgi ya doğrudur veya dairedir; çizgi ya çizgidir veya eğri çizgidir dense bu son iki bölme yanlış olur. Çünkü bu bölmelerde bölünene aykırı ve bölünene eşit parçalar vardır.

Yeniçağ felsefesinde başlayan metodoloji çalışmalarında, klasik mantığın tanım ve bölme bahisleri önemlerini devam ettirmişlerdir. Bilhassa matematiğin metodu incelenirken tanımlar ele alınmış, ampirik ve yapıcı (construetif) tanımlardan bahsedilmiştir. Bölüm bahsi de biyolojide sınıflama adı altında üzerinde durulan bir konu olmuştur.

6Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:00 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

HÜKÜM VE ÖNERME

Önermenin tanımı:

önerme iki veya ikiden fazla terimle yapılmış bir sözdür. Öyle bir sözdür ki doğru veya yanlış olması gerekir. Bu nedenle dua, emir, soru gibi sözlerden ayrılır. Meselâ: Allahım, günahlarımı affet. Şu mektubu postaya, ver. Anakara ile İstanbul arası kaç kilometredir? gibi sözler anlamlıdır, fakat doğru veya yanlış değillerdir. Bunlara önerme denmez. Hava açıktır. Yağmur yağarsa sokaklar ıslanır gibi ifadeler ise doğru ve yanlış olabilirler ve bunlar birer önermedir. Bir sözün doğru veya yanlış olması için, o sözün birşeyi tasdik veya inkâr etmesi gerekir, yani bir hükmü ihtiva etmelidir. O halde önerme bir hükümdür. Daha doğru bir deyimle önerme, hükmün ifadesidir. Hüküm zihnin bir işlemidir. Bu, sözle ifade edildi mi önerme denir. Aristo önermeyi şöyle tanımlıyor: "Bir şey hakkında bir şey tasdik veya inkâr eden sözdür" Önerme şöyle de tanımlanır: "Bir sözdür ki onu söyleyene bu sözünde doğrudur yahut yanlıştır demek sahih olur.

önermenin yapısı:

Önerme bir hüküm olduğuna göre, oır öneımede, bir yüklenen bir yüklenilenle bir de bu ikisi arasındaki ilişkiyi sağlayan bağ vardır.

Hava açıktır ve yağmur yağarsa sokaklar ıslanır önermelerini alalım. Birinci önermede haya, yüklenilen veya kendisine hükmedilen (mahkûm-u aleyh); açık, yüklenen veya kendisi ile hükmedilen (mahkûm-u bih), tır ise bağdır.

İkinci önermede, yağmur yağar kendisine hükmedilen; sokaklar ıslanır kendisi ile hükmedilendir, ikisi arasındaki bağ da, sa dır.

ÖNERME ÇEŞİTLERİ

YÜKLEMLİ VE ŞARTLI ÖNERMELER

Bir önermede bağ kaldırıldığı zaman, iki tarafın, yani kendisine hükmedilen ile kendisi ile hükmedilenin alacağı şekle göre, önermeleri İslâm mantıkçıları yüklemli ve şartlı diye ikiye ayırırlar.

Önermede bağ kaldırıldığında iki tarafta tek kavram kalırsa böyle önermelere yüklemli önermeler denir. Meselâ Hava açıktır önermesinde, bağ kaldırılırsa geriye hava ve açık diye iki terim kalır. Bu tip önermelerde kendisine hükmedilene konu, kendisi ile hükmedilene de, yüklem denir. Yukarıdaki önermede de hava ,konu; açık yüklem; tır da bağ'dır.

Eğer önermedeki bağ kaldırıldığında iki tarafta tek kavram değil de birer cümlecik kalırsa bu tip önermelere de şartlı önermeler denir. Meselâ Yağmur yağarsa sokaklar ıslanır. Ya gündüz olur veya güneş batmış bulunur önermelerini alalım. Birincisinde "sa", ikincisinde "ya. veya" bağlarını kaldırınca geriye, birincide yağmur yağar ve sokaklar ıslanır, ikincisinde ise gündüz olur ve güneş batmış bulunur, cüm leleri kalır. Şartlı önermelerde kendisine hükmedilene mukaddem (antecedent), kendisi ile hükmedilene tâli (consequent) denir.

Klasik Batı mantıkçılarının bu açıdan yaptıkları çeşitlemede bazı farklılıklar vardır. Bunlara göre, bir önermede, bir konu ve bir yüklem bulunursa bu öner* melere basit veya "cathegorique" veya "' attributive' önermeler;'birden fazla konu ve birden fazla yüklem bulunursa bunlara da bileşik önermeler denir.

Batı mantıkçılarının basit ve kategorik diye adlandırdıkları önermeler, İslâm mantıkçılarının yüklemli dedikleri önermelerdir. İslâm mantıkçılarının şartlı dedikleri önermeler, batılıların bileşik dedikleri önermeler içerisindedir. Aşağıda göreceğimiz gibi, Bileşik önermelerin birçok çeşidi vardır. İslâm mantıkçıları bunlardan yalnız ikisini bitişik şartlı (conditionnellej ve ayrık şartlı (disjonctif) önermeleri işlemişler, İsmail Hakkı İzmirli'nin dediği gibi,diğerlerini dikkat nazarına almamışlardır.

ÖNERMELERİN OLUMLU VE OLUMSUZLUĞU

Yukarıda önermenin iki tarafı olduğunu söylemiştik. Yüklemli önermelerde taraflar, koma ve yüklem; şartlı önermelerde ise "mukaddem ile "tâli" dir. Taraflar arasında bir bağ kurulduğu zaman önerme meydana geliyor. Zihin de böyle bir bağı iki şekilde kurar: Ya bu ikr taraf arasındaki ilişkinin (nisbetin) vuku bulması ile veya vuku bulmaması ile olur. Birinci durumda Önermeye olumlu (mucibe) ikinci durumda işe olumsuz (salibe) denilir.

Yukarıdaki misalleri tekrar ele alalım. Hava açıktır önermesinde, hava ile açık arasındaki ilişkinin vuku bulması ile hükmolunmuştur, bu önerme olumlu önermedir, Hava açık değildir önermesi ise olumsuz önermedir. Görülüyor ki yiiklemli önermelerde konu ile yüklem birleşirse ona olumlu, konu ile yüklem bir¬birinden ayrılırsa buna da olumsuz önerme deniyor.

Şartlı önermelere gelince: Yağmur yağarsa sokaklar ıslanır bitişik şartlı önermesi olumlu önermedir. Çünki mukaddem ile tâli birbirine yaklaştırılmış, aralarında bitişiklik vuku bulmuştur. Yağmur yağarsa sokaklar kuru kalmaz önermesi ise olumsuzdur. Çünki mukaddem ile tâlinin birleşmeleri vuku bulmamış birbirinden ayrılmışlardır. Yani biri varsa diğeri yoktur. Yağmurun yağması ile sokakların kuru kalması bir arada olmaz.

Ya gündüz olur veya güneş batmış bulunur ayrık şartlı önermesi olumludur. Çünki mukaddem ile tâli aracındaki ayrılık vuku bulmuştur. Ayrık şartlı önermede iki taraf arasındaki ilişkinin esası, iki tarafın ayrık olmaları yani bir arada bulunmamalarıdır. O halde bu ayrılık vuku bulursa önerme olumlu olur.

Ayrık şartlının olumsuzunda ise bu ayrılığın vuku bulmaması gerekir. Meselâ, ya güneş doğar veya rüzgâr eser değildir. Burada iki taraf arasında ayrılık vuku bulmamıştır.

YÜKLEMLİ ÖNERMELERİN ÖZELLİK VE ÇEŞİTLERİ

1 — Konunun niceliğine göre çeşitleme:

Yüklemili önermelerde konu ile yüklem bir bağ vasıtasiyle ya birleştirilir veya uzaklaştırılır. Klasik mantık açısından böyle bir hükümde konu yüklem ile vasıflandırılırken, konu yüklemin içine sokulur. Meselâ insan ölümlüdür derken konu yüklemin içine sokulmuştur. Yani insan sınıfı ölümlüler sınıfı içindedir demektir.

Konu yüklem tarafından vasıflandırılırken, bu vasıflandırmada kastedilen konunun kavramı mı yoksa o konunun delâlet ettiği nesne mi? olduğu üzerinde İslâm mantıkçıları durmuş ve bu açıdan yüklemli önermeleri çeşitlemişlerdir.

Bu çeşitlemeye geçmeden önce çeşitlemede esas olan terimlerin açıklamasını yapalım: Önermede konunun kavramına zikredilen konu (mevzu-u zikri), asıl hükmedilene de yani konu olan kavramın delâlet ettiği fertlere gerçek konu (mevzu-u hakiki) denir. Konu eğer tek ise, kavramı hem zikredilen konu, hem de gerçek konu olur. Yani zikıedilen konu ile gerçek konu birleşir. Meselâ, Ahmet öğrencidir, önermesinde, Ahmet sözünün kavramı bilinen ve tek olan Ahmet adlı kişidir ki o öğrencidir.

Eğer konu tümel olup da, bizzat nelik (mahiyet) üzerine hükmolunursa yine zikredilen konu ile gerçek konu birleşir. Hayvan cinstir, önermesinde hüküm, hayyan kavramının neliği üzerindedir. O halde hayvan kavramı hem zikredilen konu hem de gerçek konu olur.

Zikredilen konu ile gerçek konunun birleştiği bil iki durumdan birincisine tekil önerme ikincisine tabiî önerme denir.

Önermelerde zikredilen konu ile gerçek konunun birleşmediği durumlar da olur. İkisinin ayrıldığı zaman zikredilen konuya konunun unvanı "ünvan-ı mevzu"' veya konunun vasfı (vasfa mevzu) denir. Hayvan yer içer dediğimizde hayvan kavramı "unvanı mevzu", bu kavramın delâlet ettiği fertler de "zatı mevzu" olur. Hüküm, "zatı mevzu" yani konunun kavramının fertleri kasdedilerek yapılırsa belirsiz (mühmele) ile nicelik bildiren (maksure) önermeler meydana gelir.

7Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:00 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

Bu şekilde yüklemli önermelerin beş çeşidi ortaya çıkar:

1— Önermenin zikredilen konusu tekil ise, tekil önerme (kaziye-i şahsiye) denir. Meselâ, Ahmet öğrencidir gibi.

2— Önermenin konusu tümel olup da hüküm, konunun özü (mevzu-u zati) kastedilmeyerek yalnız "unvan-ı mevzu" üzerine olursa tabiî önerme denir.

3- Hüküm, "zatı mevzu" yani konunun fertleri üzerine olupda nicelik bildirmezse belirsiz önerme (kaziye-i mühmele) denir. İnsan ölümlüdür gibi.

4— Eğer konunun fertlerinin niceliği belirtilerek bunlardan bir kısmı kastedilirse tikel önerme (kaziye-i cüz'iye) denir. Bazı insanlar öğretmendir, gibi.

5 — Hükümde konunun fertlerinin niceliği belirtilerek bunların tümü kasdedilirse tümel önerme denir. Bütün insanlar ölümlüdür gibi.

Bu beş önerme çeşidinden tabiî önerme bilimlerde kullanılmadığı iddiasiyle terkedilmiş tekil ve belirsiz "önermeler de tümel ve tikele irca edilmiştir.

Tekil önerme klasik mantıkçılarca tümel önerme gibi kabul edilmiştir. Çünki tekil önermede konu olan terim bütün kaplamıyla ele alınmıştır.

Belirsiz önerme ise kullananın kasdma göre bazan tikel bazan da tümel olarak kabul edilebilir. Ahmet Cevdet (paşa) bu hususta şöyle diyor: "Belirsiz önerme tikel önerme hükmündedir. Yani birinin doğru olduğu yerde diğeri de doğru olur. Bilim ve fenlerde (ulûm vefunun) belirsiz önerme, tikel önerme gibi kullanılır. Fakat edebiyatta bazan belirsiz önerme tümel önerme gibi kullanıldığı olmuştur. Meselâ Avrupa ahalisi çalışkandır denildiğinde bütün avrupahlar kastedilir. Fakat bu türlü edebiyat önermelerinin tümelliği örf ve âdete dayanır. Yoksa felsefî meseleler gibi aklî bir isbata değil"

Bu şekilde beş önerme çeşidinden geriye ikisi kalıyor, tümel ve tikel diye. Bunların da olumlu ve olumsuzlukları dikkate almmca, İslâm mantıkçılarının "mahsurat-ı erbaa" dedikleri dört önerme çeşidi ortaya çıkmış olur.

Tümel olumlu her K Y dir.
Tümel olumsuz hiçbir K Y değildir.
Tikel olumlu bazı K Y dir.
Tikel olumsuz bazı K Y değildir.

Bunlarda şu harflerle gösterilir:

Tümel olumlu A
Tümel olumsuz E
Tikel olumlu I
Tikel olumsuz O

8Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:00 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

Yüklemin niceliği

Yukarıdaki açıklamada görüldüğü gibi klâsik mantıkçılar önermenin niceliğinden daima önermenin konusunun niceliğini anlamışlar, yüklemin niceliğine önem vermemişlerdir. Yüklemin niceliği de Aristo'dan beri klâsik mantıkçıların dikkatini çekmişse de yüklemin niceliğinin belirtilmesinde bir fayda olmadığı sebebiyle ele alıp işlememişlerdir.islâm mantıkçıları da yüklemin niceliğinin belirtildiği önermeleri "kazaya-i münharife" kural dışı önermeler olarak telâkki etmişler" ve işlem dışı bırakmışlardır. Bunlara göre yüklem konunun bir sıfatı olmak sebebiyle, daima kavram olarak telâkki edilir, bu kavramın delâlet ettiği fertler dikkate alınmazlar. Bir kavramın fertleri dikkate alınmayınca da onun için bir nicelik düşünülemez.

Klâsik mantıkta önemsenmeyip işlenmeyen bu konu XIX. asır İngiliz mantıkcılarınca ele alındı. George Bentham'ın öncülüğü ile Hamilton yüklemin niceliği problemini işleyip geliştirmiştir.

Bütün insanlar ölümlüdür, derken burada önermenin yüklemi olan ölümlü'nün niceliği belirtilmemiştir. Hamilton'a göre bu hal dilin bir eksikliğinden ileri gelir. Aslında düşüncede yüklemin de niceliği vardır. Bütün insanlar ölümlüdür demek gerçekte, bütün insanlar bazı ölümlülerdir demektir. Çünki insanlardan başka ölümlüler de vardır. O halde mantık, düşüncede gizli olan bu durumu açıkça ifade etmelidir.

Bu açıdan önermelerin niceliğine göre bölünmesi ele alınınca, evvelce yalnız konunun niceliği dikkate alınarak yapılan ikili ayırma bu sefer dörde çıkmış olur.

1— Konusu ve yüklemi tümel olan (tuto-totale)
2— Konusu tümel, yüklemi tikel olan (toto-partielle)
3— Konusu tikel, yüklemi tümel olan (parti-total)
4— Konusu tikel, yüklemi tikel olan (parti-partielle)

Önermelerin olumlu ve olumsuzluğu da dikkate alınınca "mahsurat-ı erbaa" denen yukarıda gördüğümüz dört önerme çeşidi sekize çıkmış olur.

1—Olumlu "toto-totale": Burada konu ve yüklem bütün kaplamlarıyla alınmıştır. Misal, her üçgen her üç kenarlı poligondur.

2—Olumlu "toto-partielle": Konu tümel, yüklem tikel olarak alınmıştır. Misal, her üçgen bazı şekillerdendir.

3—Olumlu "parti-totale": Konu tikel yüklem tümel olarak alınmıştır. Misal, bazı şekiller' bbütün üçgenlerdendir.

4-Olumlu partı-parüelle": Konu ve yüklem tikel olarak alınmıştır. Misal bazı eşkenarlı şekiller bazı üçgenlerdir.

5—Olumsuz "toto-totalc": Konunun bütün kaplamı, yüklemin bütün kaplamının dışındadır. Misal, hiç bir üçgen hiç bir kare değildir.

6—Olumsuz, "toto-partielle": Konunun bütünü, yüklemin kaplamının bir kısmından çıkarılmıştır. Misal, hiç bir üçgen bazı eşkenarlı şekillerden değildir.

7—Olumsuz "parti-totale": Konunun kaplamına girenlerden bir kısmı yüklemin bütün kaplamının dışında bırakılmıştır. Misal, bazı eşkenarlı şekiller hiç bir üçgen değildir.

8— Olumsuz "parti-partielle": Konunun kaplamının bir kısmı yüklemin kaplamının bir kısmında bırakılmıştır. Misal, bazı üçgenler bazı eşkenarlı şekillerden değildir..

Yüklemin de niceliğini dikkate alarak önermelerin incelenmesi pek rağbet görmemiş, Hamilton'un bu açıklaması bazı itirazlara hedef olmuştur. Bu itirazları önermenin döndürmesi bahsinde göreceğiz.

2 — Konunun varlık sahasına göre çeşitleme:

İslâm mantıkçıları önermeleri bir de dış önermeler (kazaya-i hariciye), gerçek önermeler (kazaya-i hakikiye) ve zihinsel önermeler (kazaya-i zihniye) diye ayırırlar.

Eğer önermenin konusu olan kavramın fertlerinin dıştavarlığı varsa ve hüküm, dışta var olan bu fertler üzerine olursa buna dış önerme denir. Meselâ, her ateş sıcaktır önermesinde hüküm eğer hariçte bulunan veya bulunacak olan her ateş sıcaktır anlamı kastedilerek verilmişse bu önerme dış önerme olur.

Konunun fertlerinin dışarda varlığı olmayıp da, var olması farzedilerek hükmedilen önermelere gerçek önerme denir. Yani konuyu teşkil eden kavramın dışta fertleri yok fakat olması mümkündür. Meselâ, Anka uçucudur önermesi hakikî bir önermedir. Anka'nın dışarıda fertleri yoktur fakat varlığı farzedilerek hüküm veıilmiştir.

Eğer konuyu teşkil eden kavramın delâlet ettiği şeyler yalnız zihinde mevcut ise yani dışarda varlıkları düşünülmezse böylece zihinde varolan fertleri üzerine verilecek hükümle elde edilen önermeye de zihinsel önerme denir. Meselâ: Cins özsel bir tümeldir, önermesinde olduğu gibi. Eğer önermenin konusu olan kavramın delâlet ettiği şeyin zihinde bile mevcudiyeti mümkün olmayıp fakat zihinde varlığı farzedilerek hükrnolunursa bu önermeye de varsayımlı zihinsel önerme (kaziye-i zihniye-i faraziye) denir. Meselâ: Zıtlarm birleşmesi imkânsızdır önermesinde, zihinde varlığı farzolunan zıtlarm birleşmesinin üzerine imkânsızlıkla hükmolunmuştur.

3 — Konu ve yüklemin müsbet (positif) ve menfi (negatif) oluşlarına göre çeşitleme:

İslâm mantıkçıları, önermeyi teşkil eden konu ve yüklemin müsbet ve menfi oluşlarını dikkate alarak yüklemli önermeleri çeşitlernişlerdir.

Eğer önermeyi yapan terimler müsbet ise bu öner¬meye "muhassala" denir. İnsan canlıdır, insan at değildir önermelerinde olduğu gibi. Birinci önermedeki insan ve canlı ikinci önermedeki insan ve at terimleri müsbettir. Asıl "muhassala" olumlu olan önermeye denilip olumsuzuna "basite" denir. Yukarıdaki misalde, insan at değildir önermesi "basite"dir.

Eğer önermenin konu ve yükleminden her ikisi veya ikisinden birisi menfi ise böyle önermelere de, "madule" denir. Eğer konu ve yüklemden her ikisi' de menfi olursa buna iki taraflı madule (madulecül tarafeyn); yalnız konusu menfi olursa, konunun ma-ddesi (madülat'ül mevzu); yalnız yüklemi menfi olursa buna da yüklemin madulesi (madülafül mahmul) adı verilir. Meselâ, canlı olmayan bilgili olmayandır, önermesi iki taraflı madule, parası olmayan fakirdir, önermesi konunun madulesidir, insan dört ayaklı olmayandır önermesi ise "madulat'ül mahmurdur.

KARMAŞIK ÖNERMELER

Yüklemli önermelere Batı mantıkçılarının basit önermeler dediklerini söylemiştik. Şimdiye kadar verdiğimiz misallerde bu önermelerin bir konusu ve bir de yüklemi vardır. Bu konu ve yüklem tek terim olarak ifade edilmişlerdi. Bazan önermede konu veya yüklem veya herikisi birden karmaşık (complexe) bir durum gösterir, yani konu ve yükleme bazı tamamlayıcı fikirler eklenir. Bu tip önermeler, bileşik (Compose) önerme demek değildir. Karmaşık da olsa tek konu ve tek yüklem bahis konusudur. Yüklemli önermeler içerisinde bulunan bu önermelere Batı mantıkçıları karmaşık önermeler demişlerdir.

Karmaşık önermede, konu veya yüklemin anla-mını açıklayan küçük cümleye tali cümle veya "cümle-i muterize" (incidente) denilir. Meselâ, arkadaşları tarafından sevilen Ahmet çalışkandır. Bu karmaşık önermede karmaşıklık konu üzerindedir. Asıl önerme, "Ahmet çalışkandır" önermesidir. Burada konu olan Ahmet, "arkadaşları tarafından sevilen" cümlesi ile" bir kayda tâbi tutulmuş, belirli bir anlam kazanmıştır.

Yüklemin karmaşıklığına misal'-Çalışkanlık insanı başarıya ulaştıran meziyettir. Burada yüklem olan "meziyet" "insanı başarıya ulaştıran" cümlesi ile kayıtlanmıştır.
Hem konusu hem yüklemi karmaşık olana misal: Şımarık ve yaramaz çocuklar, onların bu davranışlarından rahatsız olanlarca sevilmezler. Bu karmaşık önermede de konu olan çocuklar, "şımarık ve yaramazlıkla, yüklem olan "sevilmez" terimi ise, "onların davranışlarından rahatsız olan kişilerce" cümlesi ile kayıtlanmıştır.

İleride ele alacağımız modal önermeler, karmaşık önermelerdendir, yalnız modal önermelerin karmaşıklığı konu veya yükleme bazı fikirler eklenmesi ile değil, ikisi arasındaki bağla ilgili tamamlayıcı bilgiden gelir. İslâm mantıkçıları modalite bahsinde bu tip önermeleri ele alıp incelemişler fakat modalite dışındaki karmaşık önermelere önem vermemişlerdir.

9Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:01 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

ŞARTLI ÖNERMELER

Bir önermede bağ kaldırıldığı zaman, iki tarafta birer hüküm kalırsa bu tip önermelere şartlı önermeler; taraflardan birincisine "mukaddem" ikincisine "tâli" dendiğini önceden söylemiştik. İslâm mantıkçıları, şartlı önermeleri bitişik (muttasıla) ve ayrık (munfasıla) diye ikiye ayırırlar.

Bitişik şartlı önermeler:

Eğer şartlı önermede mukaddem ve tâlinin olumluda birleşmesi ve olumsuzda birleşmemden ile hükmolunursa bunlara bitişik şartlı önermeler (kazaya-i şartiye-i muttasıla - les propositions conditionelles) denilir.

Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur
Her ne zaman güneş doğarsa gece olur değildir.

Yukarıdaki iki önermeden birincisinde, mukaddemle talinin birleşmesi, ikincisinde ise birleşmemesi ile hükmedilmiştir. Yani birincisinde mukaddem olan "güneş doğar" ve tali olan "gündüz" bir araya getirilmiştir. İkisi aynı zamanda bir arada olur. İkinci önermede mukaddem olan "güneş doğar'la tâli olan "gece olur"un birletmemeleri ile hükmolunmuştur. Bunların ikisinin bir arada bulunamıyacağı bildirilmiştir. Bu durumda birinci, önermeye, bitişik şartlı olumlu; ikinci önermeye, bitişik şartlı olumsuz denilir.

Bitişik şartlı önermelerin çeşitlenmesi: Bitişik şartlı önermeler gerekli (Uhumiye) ve raslantıiı (ittifakiye) diye ikiye ayrılır.

1 — Gerekli bitişik şartlı önermeler: Eğer "mukaddem" ile, "tali" arasında nedenlik gibi belli bir bağ bulunursa bu tip önermelere gerekli bitişik şartlı önermeler denilir. Bunlarda da ya mukaddem talinin veya tali mukaddemin nedenidir; veyahut her ikisi aynı nedenin eseri olurlar. Meselâ:

Her nezaman güneş doğarsa gündüz olur önermesinde, mukaddem tali'nin nedenidir.
Herzaman gündüz olursa güneş doğmuş bulunur önermesinde ise tâli, mukaddem'in nedenidir.

Hernezaman gündüz olursa etraf aydınlanır önermesinde, "mukaddem" ve "tali" aynı nedenin, yani güneşin doğmuş olmasının eseridirler.

2 — Raslantılı olan bitişik şartlı önermeler: Eğer bitişik şartlı önermede mukaddem ile tâli arasında belli bir ilişki olmayıp da, iki taraf arasındaki ilişki tesadüfe bağlı ise bu tip bitişik şartlı önermelere, de raslantıiı (ittifakiye) denilir. Meselâ: Her nezaman çarşıya çıksam Ahmed'e rastlarım önermesinde, mukaddem ile tâli arasında yani çarşıya çıkmakla Ahmed'e rastlamak arasında nedenlik gibi belli bir ilişki yoktur, tamamen tesadüfe bağlıdır.

Ayrık şartılı önermeler:

Şartlı önermelerde, mukaddem ile tâli arasında birbirini yok etme (nefyetme) suretiyle hükmolunan önermelerdir. Bu tip önermelerin olumlusunda, önermeyi meydana getiren iki tarafın ayıılmasının vuku bulması, olumsuzunda ise vuku bulmaması ile hükmolunur.

Ya gündüz olur yahut güneş batmış bulunur önermesi ayrık şartlı önerme (kaziye-i şartiye-i munfasılala propositioh disjonctive) dir. Burada mukaddem ile tâli'nin ayrılması ile hükmolunmuştur. Yani birisi varsa diğeri yoktur. Öyle ise olumlu bir ayrık şartlı önermedir.

Bir şey ya faş veya ağaç değildir önermesi ise olumsuz bir ayrık şartlı önermedir. Çünki mukaddem ile tâli arasındaki ayrılmanın olumsuz kılınması, yani ayrılmanın vuku bulmaması ile hükmolunmuştur.

Ayrık şartlı önermelerin çeşitlenmesi: Ayrık şartlı önermeler ilkin gerekli (inadiye) ye raslantılı (ittifakiye) diye ikiye ayrılır.

1 — Gerekli (inadiye): Eğer bir ayrık şartlı önermede mukaddemi ile tâlisinin karşıt hali (nakizi) birbirine nedenlik gibi bir bağla bağlı iseler veya her ikisi aynı nedenin eseri iseler bunlara gerekli denilir. Meselâ: Ya güneş doğmuştur yahut gece mevcuttur önermesinde mukaddem olan güneş doğmuştur tâlinin karşıt hali olan gece mevcut değildir in nedenidir. Ya etraf aydınlıktır veya gece mevcuttur önermesinde ise, mukaddem olan etraf aydınlıktır ile tâlinin karşıt hali olan gece mevcut değildir aynı bir nedenin, yani güneşin doğmuş olmasının eseridirler.

2 — Raslantılı (İttifakiye): Eğer ayrık şartlı önermede, mukaddem ile tâlinin karşıt hali arasında nedenlik gibi belli bir bağ bulunmazsa buna da raslantılı denilir. Raslantılı için Miyar-ı Sedad'da verilen misaller şunlardır: Ya insan mevcuttur veya anka mevcuttur, önermesi olumlu bir "raslantılı"dır. Ya insan konuşandır yahut at kişneyen değildir önermesi ise olumsuz bir raslantılıdır.

Ayrık şartlı önermeler bir de kendisini meydana getiren iki tarafın yani mukaddem ile tâlinin, doğru ve yanlış değer çiftine göre, birbiri ile olan ilişkileri bakımından çeşitlenir. Bu açıdan ayrık şartlı önermeler "hakikiye", "maniat-ul cemi" ve " maniat-ul hulû " diye üçe ayırlırlar.

1 — "Hakikiye": Eğer "mukkaddem" ile "tali" arasında, gerek doğruluk ve gerek yanlışlık bakımından aykırılık ile veya bu aykırılığın olumsuz kılınması ile hükmolunursa "hakikiye" denilir. Aykırılıktan

kasdedilen anlam şudur: Eğer iki önermeden biri doğru ise diğeri yanlıştır. İkisi birden doğru veya.ikisi birden yanlış olamaz. Herhangi iki terim arasında bu türden bir önerme yapılamaz. Bunun için gerekli şart vardır. "Hakikiye" bir şey ile onun karşıt hali (nakîzi) veya çelişiğine eşit olan şey arasındaki "terditten" (ya şöyle veya böyle) meydana gelir. Meselâ, adet ya tek olur veya çift olur. Verilen misalde tek ile çift arasında bir seçim vardır. Bu iki terimden birisi diğerinin karşıt haline eşittir. Tek'in karşıt hali tek-ölmayandır bu ise çift'e eşittir.

Taraflardan ikisi birden doğru veya ikisi birden yanlış olamaz demekten kasıt şudur: Tarafları meydana getiren önermeler, aynı nesneye uygulandıklarında ikisi birden doğru ikisi birden yanlış olmıyacak demektir.

Sayı ya tek olur veya savı çift olur, önermesini alıp uygulamayı yapalım. Bu önermenin mukaddem ve tâli'sini meselâ üç sayısında uygulayalım.

Üç tektir. Üç çifttir.

İki önermeden birincisi doğru ikincisi yanlıştır.

Yaptığımız bu açıklama "'hakikiye"nin olumluları içindir. Olumsuz önermelerde, mukaddem ile tâli'nin aykırılıklarının olumsuz kılınması ile yapılır. Yani iki tarafı meydana getiren önermeler bir arada doğru ve bir arada yanlış olabilirler. Vesilet'ül-İkan'dan naklettiğimiz kural olumsuz önermelere uymaz. Çeşitli mantık kitaplarında hakikiye'nin olumsuzu için verilen misallar şunlardır:

Elbette birşey ya insan veya hayvan değildir.
Ya güneş doğar veya rüzgâr eser değildir.
Bu insan daima ya kâtiptir veya türktür değildir.

Görülüyor ki bu önermelerde, '"mukaddem" ile "tâli"nin aykırılıklarının olumsuz kılınması ile hükmolunmuştur. taraflarda bulunan terimler birbirinin ne çelişiğidir ne de çelişiğine eşittir.

"Maniat-ul Cemi":

Ayrık şartlı önermede mukaddem ile tâli arasında bunların yalnız doğrulukları bakımından aykırılık ile veya bu aykırılığın olumsuz kılınması ile hükmolunan önermelere "maniat-ul cemi" denilir.

Olumlu önermede, doğruluk bakımından iki tarafın aykırılığı ile hükmolunur. Yani aynı nesneye uygulandıklarında her ikisi birden doğru olamaz. Ya biri doğru diğeri yanlış veya her ikisi birden yanlış olabilir.

Olumsuz önermelerde ise bu aykırılık olumsuz kılınmıştır. Yani olumsuz önermelerde her ikisi birden doğru olabilir. İkisi birden yanlış olamaz.

Bir şey ya ağaçtır veya taştır" önermesi olumlu maniat-ul cemi'dir. Şimdi bu önermenin iki tarafını da nesnelere uygulayalım. Uygulayacağımız önermeler şunlardır:

I — Bu ağaçtır,
2 — Bu taştır.

Uygulayacağımız nesneler, kavak, mermer ve at olsun.

a — Kavak için: Bu ağaçtır. Bu taştır.

İki önermeden birincisi doğru ikincisi yanlıştır.

b — Mermer için: Bu ağaçtır. Bu taştır.

İki önermeden birincisi yanlış ikincisi doğrudur.

c — Ât için:Bu ağaçtır. Bu taştır.

Her.iki önerme de yanlıştır.

Bu iki önermeyi doğru kılacak bir nesne yoktur.

Olumsuz önerme için, Gelenbevi ve Mehmet Tevfik adı geçen eserlerinde şu misali veriyorlar:

Bir şey ağaç olmayan veya taş olmayan değildir.

Bu önermede tarafların aykırılığı olumsuz kılınmıştır. Yani ikisi birden doğru olabilir. Tarafları yukarıda olumlu önermede yaptığımız gibi, kavak, at nesnelerine uygularsak, ilk ikisinde biri doğru diğeri yanlış olur. Üçüncü için her ikisi de doğru olur:

At için:

Bu ağaç olmayandır.
Bu taş olmayandır.

Her iki önerme de doğrudur. Bu iki önermenin şartlı önerme içindeki ilişkileri "değildir" le olumsuz kılınmıştır. Olumsuzluk taraflara ait değil, tarafların ilişkisinedir. Misal olarak alınan önermede, taraflar arasında doğruluk bakımından aykırılık olumsuz kılınmıştır.

Maniat-ul Hulû:

Ayrık şartlı önermede "mukaddem" ile "tali" arasında, bunların yalnız yanlışlıkları bakımından aykırılık ile veya bu aykırılığın olumsuz kılınması ile hükmolunan önermelere "maniat-ul hulû" denir.

Olumlu önermelerde, tarafların yanlışlık bakımından aykırılığı ile hükmolunur. Yani aynı nesneye uygulandıklarında, mukaddem ile tâli ikisi birden yanlış olamaz ya birisi, veya ikisi birden doğru olabilir. Olumsuz önermede ise, yanlışlık bakımından bu aykırılık olumsuz kılınmıştır. Yani olumsuz önermede iki taraf birden yanlış olabilir.

Bir şey ya ağaç - olmayan veya taş - olmayandır Önermesi olumlu maniat-ul hulû dur.
Bu önermenin taraflarını da aynı nesnelere uygulayalım: Tarafları teşkil eden önermeler şunlardır:

1 — Taş - olmayandır,
2- Ağaç - olmayandır.

Uygulayacağımız nesneler yine kavak, mermer at olsun

a — Kavak için: Bu Taş olmayandır Bu ağaç - olmayandır
îki önermeden birincisi doğru ikincisi yanlıştır.

b— Mermer için:Bu taş - olmayandır Bu ağaç - olmayandır
Burada da birinci yanlış ikinci doğrudur.

c — Ât için:Bu taş - olmayandır Bu ağaç - olmayandır
Her iki önerme de doğrudur.

Her iki önermeyi yanlış kılacak nesne ise yoktur.

Olumsuz "maniat-ul hulû" için Gelenbevi, bu insan ya rum veya zenci değildir misalini, Mehmet Tevfik ise şu misali veriyor: Elbette bir şey ya cansız veya natık, değildir.

Her iki misalde de,yanlışlık bakımından aykırılığın olumsuzluğu ile hükmolunmuştur. Yani taraflar bir arada yanlış olabilirler. Birinci misalde bir insan rum veya zenci olmaz ama meselâ, çinli olabilir. İkinci misalde de durum aynidir. Her iki taraf da kuş'a uygulanınca ikisi de yanlış olur. Çünki kuş, ne cansızdır ne de natıktır.

"Maniat-ul Cemi" ve "maniat-ul hulû" için verilen kural şudur: "Maniat-ul cemi bir şey ile onun çelişiğinden (nakiz) daha az genel olan şey arasında; "manita-ul hulû" da ise, bir şey ile onun çelişiğinden daha genel olan şey arasında aykırılıkla verilen hükümle meydana gelir. Bu kural olumlular içindir. Olumsuzlara gelince: "Maniat-ul cemi" nin olumlusu "maniat-ul hulû" nun olumsuzu gibi "maniat-ul hu-lû'nun olumsuzu "maniat-ul cemi" nin olumlusu gibidir.

Birer misalle bu kuralı uygulayalım:

Bir şey ya ağaçtır veya taştır önermesi olumlu "maniat-ul cemi"dir. Burada aykırılıkla hüküm, ağaçla taş arasında verilmiştir. Taş, ağacın çelişiğinden daha az geneldir. Çünki ağac'ın çelişiği olan ağaç-olmayan, taş olmayan daha birçok nesneleri de içine alır. Birşey ya ağaç-olmayan veya taş-olmayandır önermesi ise olumlu "maniat-ul hulû" dur. Ağaç olmayan'la taş olmayan arasında bir aykırılıkla hükmedilmiştir.

Burada, taş-olmayan, ağaç-olmayan'ın çelişiğinden daha geneldir. Çünkü ağaç-olmayanın çelişiği ağaç'tır, ağaç ise taş-olmayanın içine girer. Olumsuzlar için durum aksinedir. Yukarıda verilen cetveller incelenirse görülür ki, "maniat-ul cemi" nin olumsuzu, "maniat-ul huîû"nun olumlusu ve ikincinin olumsuzu birincinin olumlusu gibidir.

Verilen misallere dikkat edince,' bu iki ayrık şartlı önermeden birinin olumlusu ile diğerinin olumsuzu arasında başka bir benzerlik daha vardır. Şöyleki: "Maniat-ul cemi" yi meydana getiren taraflardaki önermeler "muhassala'dır. Aynı önermeyi olumsuz kılmak için aynı zamanda, tarafları "madule" yapmak gerekir. Meselâ, "birşey ya ağaç veya taştır" olumlu Önermesinde taraflardaki önermeler "muhassala"dır yani terimleri müsbet olarak alınmıştır. Bu Önermenin olumsuz maniat-ul cemisi; "bir şey taş olmayan veya ağaç olmayan değildir" önermesidir. Görülüyor ki, Önferme olumsuz yapılırken, taraflar da "madule" olmuştur. Yani terimler menfi olmuştur.

"Maniat-ul hulû"da ise bunun aksi olur. Yani olumluda taraflar "madule" olumsuzunda ise taraflar "muhassala" olur.

Birşey ağaç-olmayan veya taş-olmayandır, gibi olumlu maniat-ul hulû'dan olumsuz bir maniat-ul hulû yapmak istersek şöyle olur. Birşey ağaçtır veya taştır değildir.

Bu iki türlü ayrık şartlı önerme arasındaki ilişkiyi şöyle de açıklayabiliriz: Olumlu bir maniat-ul cemi'yi tarafları "madule" yapmadan, olumsuz kılarsak, olumsuz maniatul hulû; olumlu maniat-ul hulû"yu tarafların "madule" sine dokunmadan olumsuz yaparsak, olumsuz "maniat ul cemi" olur.

Bir şey ya ağaç veya taştır olumlu önermesi maniatul cemi, Birşey ya ağaç veya taş değildir olumsuz önermesi maniat-ul hulû'dur.

10Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:01 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

Şartlı önermelerin niceliği

Yüklemli önermelerde nicelik söz konusu olunca, önermenin konusunun kaplamı dikkate alınıyor ve konunun niceliği önermenin de niceliği oluyordu. Şartlı önermelerin niceliğinin belirtilmesi başka yolla oluyor. Burada zaman faktörü işe karışıp önermenin niceliğini tayinediyor. Şartlı önermeler de yüklemliler gibi nicelik bakımından tümel, tikel, tekil ve belirsiz olurlar.

Tümel önerme:

Eğer hüküm bütün zamanlar üzerine olursa o önerme tümeldir.Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur, önermesi tümel bitişik önermedir. Bitişik şartlı önermelerde tümelliği göstermek için olumlusunun başına her ne zaman, olumsuzunun başına da hiçbir zaman deyimleri gelir. Ayrık şartlıda ise daima kelimesi kullanılır. Daima ya sayı tektir veya sayı çifttir önermesi de tümel olumlu ayrık şartlı önermedir.

Tikel şartlı önerme: Eğer hüküm, bâzı zaman, diye kayıtlanarak verilirse yani bütün zamanlar için geçerli olmadığı belirtilirse önerme tikel olur.

Bazan rüzgâr eserse yağmur yağar.
Bazan elma ya acı olmayandır veya tatlı olmayandır.

önermeleri tikel önermelerdir.

Tekil şartlı önerme: Eğer hüküm belli bir zaman üzerine olursa önerme tekil olur.

Yarın yağmur yağmazsa kıra gideriz.
Bugün güneş doğduğu zaman Zeyd ya denizdedir veya boğulmaz.

Belirsiz şartlı önerme: Hüküm hiçbir zaman kaydına tâbi tutulmadan verilir ise belirsiz önerme olur.

Yağmur yağarsa sokaklar ıslanır.
Bir şey ya ağaç veya taş değildir.

Mukaddem ve tâli'nin yapıları:

Şartlı önermelerde mukaddem ve tâli'nin birer önerme olduğunu söylemiştik. Şimdiye kadar verdiğimiz misallerde mukaddem ve tâli hep yüklemli önermelerden yapılmıştı. Şartlı önermelerde tarafların her ikisi de şartlı veya biri şartlı diğeri yüklemli de olabilir. Bu durumda dokuz bitişik şartlı, altı ayrık şartlı önerme türü vardır.

Bitişik Şartlılar:

1— "Mukaddem" ve "tâli'si yüklemli olanlar:

Her ne zaman birşey insan olursa o şey hayvandır.

2— İki tarafı da bitişik şartlı olanlar:

Her ne zaman bir şey insan olursa o şey hayvan olduğundan her ne zaman bir şey hayvan olmazsa insan olmaz.

3— Her iki tarafı da ayrık şartlı olanlar:

Daima ya sayı çift veya sayı tek olduğundan daima sayı eşit kısımlara ya bölünür ya bölünmez.

4— Mukaddem'i yüklemli tâli'si bitişik

Güneş, gündüzün olmasına neden olduğundan her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur.

5— Mukaddem'i bitişik şartlı tali'si yüklemli olanlar:

Her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olacağından gündüzün varlığı güneşin doğmasına bağlıdır.

6— Mukaddem'i yüklemli tâli'si ayrık şartlı olanlar:

Şu şey sayı olursa ya o sayı ciftir veya o sayı tektir.

7— Mukaddem'i ayrık tâli'si yüklemli olanlar:

Her ne zaman bir şey ya çift veya tek olursa o şey sayıdır.

8— Mukaddem'i bitişik şartlı, tâli'si ayrık şartlı olanlar:

Her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olacağından daima ya güneş doğmuş bulunur yahut, gündüz olmaz.

9— Mukaddem'i ayrık şartlı tâli'si bitişik şartlı olanlar:

Daima ya güneş doğmuş bulunur yahut gündüz olmamış olduğundan her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur.

Ayrık Şartlılar:

1 — İki yüklemliden yapılmış olanlar:

Ya sayı çift olur veya sayı tek olur.

2— İki bitişik şartlıdan yapılmış olanlar:

Ya güneş doğarsa gündüz mevcut olur ya güneş doğarsa gece mevcut olur değildir.

3— İki ayrık şartlıdan yapılmış olanlar:

Ya sayı çifttir ya tektir yahut ya çift olmayandır veya tek olmayandır.

4— Taraflardan birisi yüklemli diğeri bitişik olanlar:

Ya güneş gündüzün varlığına neden olmaz yahut her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur.

5— Taraflardan biri yüklemli diğeri ayrık şartlı olanlar:

Ya bir şey sayı değildir yahut ya çifttir ve ya tektir.

6— Biri bitişik şartlı diğeri ayrık şartlı olanlar:

Ya her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur yahut ya güneş doğmuş olur ya gündüz olmamış, bulunur.

Mukaddem ve tâli'nin nitelikleri:

Şartlı önermelerin tarafları birer önerme olduğuna göre bunlar farklı niteliklerde bulunabilirler. Yani olumlu veya olumsuz olabilirler. Tarafların olumlu veya olumsuz oluşunun önermenin bütününe etkisi yoktur. Şartlı önermelerin olumlu veya olumsuz oluşları, iki tarafın birbirine yaklaştırma veya uzaklaştırılmasındadır. Olumlu bir şartlı önermenin tarafları olumsuz olabileceği gibi, olumsuz bir şartlı önermenin tarafları olumlu olabilir.

Her ne zaman güneş doğmamış ise gündüz mevcut değildir, önermesi olumlu bir bitişik şartlıdır ve tarafları olumsuzdur.

Taraflardan biri olumlu diğeri olumsuz olabilir. Meselâ,Her ne zaman güneş doğarsa gece mevcut değildir önermesi, mukaddem'i olumlu tâli'si olumsuz olan olumsuz bir bitişik şartlıdır.

Bir şey ya sayı değildir veya ya tektir veya çifttir önermesi ise, "mukaddem"i olumsuz, "tali"si olumlu olan olumlu bir ayrık şartlı önermedir.

11Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:02 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

BİLEŞİK ÖNERMELER

Klasik Batı mantıkçılarının önermeleri basit ve bileşik diye ikiye ayırdıklarını, İslâm mantıkçılarının yüklemli dedikleri önerme çeşidinin, basit önermeyi karşıladığını; şartlı dedikleri önermelerin de bileşik önermelerden olduğunu, şartlı önermelerden başka bileşik önerme tiplerinin de bulunduğunu, fakat bunların İslâm mantıkçılarınca dikkate alınarak işlenmediğini söylemiştik. Bu bölümde İslâm mantıkçılarının ele almadıkları şartlı önermeler dışındaki önerme tiplerini ele alacağız.

Bileşik önerme diye birden fazla konu veya birden fazla yüklemi olan önermelere denir ve iki grupta incelenir. Birinci gruba girenler bileşiklikleri açıkça belirtilmiş olanlar, ikinci gruba girenler ise bileşiklikleri gizli olanlardır.

I — Bileşiklikleri açıkça belirtilmiş olanlar: Bağlantılı (copulative), ayrık şartlı (disjonctive), bitişik şartlı (hypothetique), nedenli (causale), göreli (relative), ekli (diseretive) önermelerdir. Bunlardan ayrık şartlı ve bitişik şartlı dışında kalanları görelim:

a — Bağlantılı (copulative) Önermeler; birbirine tasdik ve inkâr bağlacı "conjonetion" ile bağlanan, bir çok konu veya yüklemden yapılan önermelerdir. Bağlantılı, önermeler, ya bir çok konulu, ya bir çok yüklemli veya bir.çok konu ve bir çok yüklemli olabilir. Meselâ:

Ali ve Ahmet çalışkandır.
Ali çalışkan ve zekidir.
Ali ve Ahmet çalışkan ve zekidirler.

b — Nedenli (causale) önermeler: Sebep bildiren bir kelime ile birbirine bağlı İki önermeyi ihtiva eden önermelerdir. Meselâ:

Öğrenciler çalışıyorlar çünki imtihan var.

c — Göreli (relative) önermeler: Bazı ilişki ve mukayeseyi ihtiva eden önermeleıdir.

Ahmet Ali'nin babası ise Ali de Ahmet'in oğludur.

d — Ekli (diseretive) önermeler: Fakat,mamafih gibi kelimelerle yapılan önermelerdir.

Para malı satın alabilir fakat kalbi alamaz.

2 — Bileşikliği gizli olanlar: Bunlar şekil bakımından bileşikliği belli olmayıp da anlam bakımından bileşik olan önermelerdir.

a — özgülü (exclusive) önermeler: Yüklemm yalnız bir konuya hasredildiği önermelerdir. Bu durum: "ancak" ve "yalnız" gibi kelimelerle belirtilir. Bu önermeler iki farklı hüküm ihtiva ederler, fakat anlamda bu hükümler birleşir. Yalnız Ahmet ev vazifesini, yaptı, önermesi özgülü bir önerme olup şu iki hükmü ihtiva eder:

1 — Ahmet vazifesini yaptı,
2 — Diğerleri vazifesini.yapmadı.

Bu iki hüküm, yukarıdaki önerme içinde anlamda birleşmişlerdir. İnsan ancak ektiğini biçer. Ancak fazilet insanı asil kılar, önermeleri de övgülüdür.

b — Çıkarmalı (expective) önermeler: Konunun bir kısmını çıkararak bütün konu üzerine verilen hüküm çıkarmalı bir önermedir:

Eflatuncular hariç, bütün eski felsefe öğretileri Allah'ın cisimsiz olduğunu kabul etmezlerdi.

Bu önerme şu iki hükmü ihtiva eder:

1— Eski filozoflar cismani bir tanrıya utanırlardı.
2— Eflatuncular bunların aksine.

c — Karşılaştırmalı (cömparative) önermeler: Bir karşılaştırma He fikri ifade eden önermelerdir. Bunlar da iki hüküm ihtira ederler ve bu iki hüküm anlamda birleşir.

Meselâ:Bütün kayıpların en büyüğü bir dostun kaybıdır; Ali Ahmet'ten çalışkandır, önermeleri gibi.

d — "Sınırlandırıcı" önermeler: Ne zaman bir şey şöyle olmaya başladı veya şöyle olmayı bıraktı denildiğinde, iki hüküm verilmiş olur. Birisi o şeyin bahsedilen zamandan evvelki hali, diğeri o tarihten sonraki halidir. Böylece bu önermelerden birine "tnceptive" diğerine »ddsitive" nenir ve her ikisi de anlamda birleşip bileşik bir önerme olur. Meselâ, Kırk altı seneden beri fes, Türkiye'de erkekler için baş örtüsü olmaktan kaldırıldı. Bu bileşik önermede şu iki hüküm mevcuttur:

1 — Kırk altı sene önce Türkiye'de erkekler fes giyerlerdi.

2 — Kırk altı senedir Türkiye'de erkekler fes giymez

12Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:06 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

MODAL* ÖNERMELER

Önermelerin modalitesi meselesi ta Aristo'dan beri mantıkçıları meşgul etmiştir. Hareket noktası Aristo olmasına rağmen önermelerin modalite bakımından çeşitlendirilmesinde, klasik Batı mantıkçıları ile islâm mantıkçıları arasında fark vardır.

Modal önermelerin tanımı:

"Bir önermede bazan konu ile yüklem arasındaki nisbet bir kayıtla kayıtlanır; önermenin doğruluğu o kaydın doğruluğuna bağlıdır. îşte O kayda önermenin modalitesi, "ciheti" denilir". Böyle bir kayıtlama Goblot'un belirttiği gibi iki şekilde anlaşılabilir:

1 — Ya çok sayıda modaliteden bahsedilir, modalitelerin sayısı zarfların sayısınca olur. Meselâ: "Sokrat iyi münakaşa ediyor" önermesinde hüküm, iyi ile bir kayda tâbi tutulmuştur. Bu şekilde zarflarla (adverbes) değiştirilen hükümlerin sayısı sınırsızdır. Modalite bu anlamda önermeye birleşen herhangi bir adverb oluyor.

2 — Ya da Aristo'da olduğu gibi, önermelerde, konu ile yüklem arasındaki bağı kayıtlayan belli sayıda modaliteden bahsedilir. Mantıkçılar bu ikinci yolu seçmişlerdir.

( *Modalite, eski dilde "cihet" kelimesi ile karşılanmış, bazıları da türkçe karşılık olarak "kiplik" kelimesini kullanmışlardır. Cihetin dilimizde daha çok yön karşılığında kullanıldığı ve kiplik'in ise, modalite anlamını vermeyip, yapışık, bitişik, yaklaşık, anlamlarında kullanıldığriçin yenisi bulununcaya kadar modalite kelimesini almayı uygun gördük. )

Konu ile yüklem arasındaki bağ bir değişikliğe tâbi tutulduğuna göre, bir "modal" önermede iki hüküm bulunur. Yani modal önefme iki hükmü ihtiva eden karmaşık bir önerme olur. "Hükümlerden birisi diğeri üzerine veıilmiş hükümdür". O halde modaliteyi hüküm üzerine verilmiş hükümdür diye tanımlayabiliriz.

Zorunlu olarak ateş sıcaktır önermesi modal bir önermedir. Şu iki hükmü ihtiva eder:

1 -Ateş sıcaktır, 2 — Zorunludur. Burada zorunludur hükmü ateş sıcaktır hükmü iîzerine verilmiştir.

Aristo'da modal önermeler

Aristo'da mcdalite bahsi pek açık değildir. Organon'un ikinci kitabında, mümkün, imkânsız, zorun lu ve "contingent" önermelerden bahsediliyor'. Bu dört hüküm şekli Ortaçağ Batı mantıkçıları tarafından kabul edilen modalite çeşitleridir. Organon'un üçüncü kitabı olan Birinci Analitikler'de ise şöyle diyor: "her öncül (önerme) ya bir an ya bir zorunlu veya bir "olağan" (contingent) yükleme koyar". Demek ki Aristo üç türlü önerme kabul ediyor:

1—Arı ve basit önerme
2—Zorunlu önerme
3—Kontenjan (contingent-olumsal) önerme.

Bu üç önerme de sonradan, Assertorique, Apodictigue ve Problematique diye adlandırılmışlardır.

Aristo ne modalite kelimesini kullanmış ne de onun tanımmı yapmıştır. Ancak Aristo tefsircileri ile başlayan modalite tanımına göre denebilir ki Aristo zorunlu ve kontenjan (yahut mümkün) diye iki modalite çeşidi kabul etmiştir". Arı yahut basit dediği önerme modalitesiz önermedir.

Aristo'ya göre "zorunlu, başka türlü olmayandır". "Kontenjan, zorunlu olmayan ve var olmasında imkânsızlık olmaksızın varlığı fark edilendir'".

Aristo'nun kabul ettiği yukarıda Zikrettiğimiz üç önerme çeşidine misâl verelim:

1— Basit önerme: A, B dir.
2—Zorunlu önerme: A, B dir zorunludur, yani A'nın B olması zorunludur.
3— Kontenjan (yahut mümkün) önerme: A, B dir kontenjandır veya A nın B olması kontenjandır.

Klasik Bati mantıkçılarııula modal önermeler:

Aristo mantık anlayışını devanı ettiren Avrupa mantıkçıları modşl önermeler üzerinde daha fazla durmuş ve ondan mülhem olarak ele aldıkları modal önermeleri karmaşık (Complexe) önermeler arasında zikrederek daha sistemli bir şekilde incelemışlerdir.

Ortaçağ Balı mantıkçılarına göre bir önermeyi şu dört "mod" dan biri değişikliğe uğratabilir: Mümkün, kontenjan, imkânsız ve zorunlu. Bu suretle Aristo'da iki olan modalite sayısı dörde çıkıyor. Önceden de belirttiğimiz gibi Aristo, Önermeler'de bu dört modalite çeşidinden bahsetmişti. Fakat Birinci Analitikler'de modaliteyi işlerken ikisini dikkate almıştır. Avrupa mantıkçıları Önermeler'den mülhem olarak konuyu ele almışlardır.

Modal önerme karmaşık önerme olduğuna göre. Batı mantıkçıları asıl önermeye dictum, tâli önermeye modus diyorlar. Modus; mümkün, imkânsız, kontenjan ve zorunlu olabilir. Âteş sıcaktır, zorunludur (biz dilimizde şöyle ifade ederiz: Ateşin sıcak olması zorunludur) önermesinde ateş sıcaktır asıl önerme yani dictum, zorunludur ise modusdur. Bunların olumlu ve olumsuzluğu dadikkate alınınca sekiz ilişki ortaya çıkar. Dictum'un da niteliği ele alınıca onaltı çeşidi ortaya çıkar:

1— Dictum olumlu modus mümkün olumlu
2— " " " kontenjan "
3— " " " imkânsız "
4— " " " zorunlu "
5— " " " mümkün olumsuz
6— " " " imkansız "
7 — " " " kontenjan "
8 — " " " zorunlu "
9 — Dictum olumsuz " mümkün olumlu
10 — " " " imkânsız "
11 — " " " kontenjan "
12 — " " " zorunlu "
13 — " " " mümkün olumsuz
14 — " " " imkânsız "
15 — " " " kontenjan "
16 — " " " zorunlu "

Onaltı önerme tipi dört grupta toplanır ve A, E, I, U harfleri ile gösterilir,

1— Dictum olumlu modus olumlu A
2— Dictum olumsuz modus olumlu E
3— Dictum olumlu modus olumsuz I
4— Dictum olumsuz modus olumsuz U

Bu harfler İskolastiğin modalite teorisini özetleyen şu dört kelimeden alınmıştır. Purpurea, Iliace Amabimus, Edentuli.

Kelimelerin ilk sesli harfleri mümkün'ûn dört şeklini gösterir. Purpurea'nın U su, dictum ve jnodus'un olumsuzluğunu gösterir. Meselâ, Dünyanın yuvarlak olmaması mümkün değildir. Iliace'nin I sı, yalnız modus'un olumsuzluğunu gösterir. Dünyanın yuvarlak olması mümkün değildir. Amabimus'un A sı iki önermenin de olumlu olduğunu gösterir: Dünyanın yuvarlak olması mümkündür. Edantuli'nin E si yalnız modus'un olumlu olduğunu gösterir: Dünyanın yuvarlak olmaması mümkündür. Bu şekilde, kelimelerin ikinci sesli harfleri kontenjanın dört şeklini; üçüncü sesli harfleri imkânsızın dört şeklini ve dördüncü sesli harfleri zorunlu'nun dört şeklini gösterirler.

Zikredilen dört kelimenin ikinci bir özelliği daha vardır: Kelimeler içerisindeki modlar dikkate alınırsa, bunlardan hepsi birlikte doğru veya hepsi birlikte yanlış olur. Misâl olarak Amabimus'u alalım: Sesli harfler sıra ile A E I U. Yukarıdaki kurala uygun olarak önermeleri yazalım:

A Dünyanın yuvarlak olması mümkündür. E Dünyanın yuvarlak olması kontenjandır. I Dünyanın yuvarlak olması imkânsız değildir. U Dünyanm yuvarlak olmaması zorunlu değildir.

Bu dört önerme ya birlikte yanlış olur veya birlikte doğru olur. Diğer kelimeler de aynı şekilde alınabilir.

Görülüyor ki Ortaçağ Batı mantıkçıları, Aristo'dan mülhem olarak ele aldıkları modalite bahsini gayet sistemli bir şekilde işlemişlerdir.

Kant'ta modal önermeler:

kant'a göre modalitehükmün muhtevası ile ilgisi olmayan, zihnin tamamen şekle ait bir fonksiyonudur, Modalite bakımından hükümler, problematique, assertorique ve apodictique diye üçe ayrılır.

Tasdik veya inkârda, basit bir imkânı ifade eden hükümler problematik; gerçeği ifade eden hükümler assertorik; zorunluluğu ifade eden hükümler de apodiktiktir.

A. Virieux-Reymond, Kant'ın bu üçlü modalitesini şöyle açıklıyor: Assertorik, olgu hakikati olarak tasdik edilen hükümlerdir. Meselâ, Paris Fransanın başkentidir. Bu hüküm gerçeğe uyar fakat tarihî şartlar başka olsaydı diğer bir şehir Fransa'nın başkenti olabilirdi.

Problematik basit bir imkânı ifade eden hükümlerdir. Fezanın büküklüğü (courbure) sebebiyle kâinat belki sınırlıdır.

Apodiktik, akıl hakikatlerini ifade eden hükümler dir. Dairenin çapı merkezden geçer. Daıre'nin tanımı kabul edildikten sonra bu hükmün zıddı düşünülemez.

Gerek Aristo tefsircileri ve gerek Ortaçağ Batı mantıkçılarına göre modal önermeler karmaşık önermelerdir. Karmaşık olmayan basit önermelerde bir modalite bahis konusu değildir. Kant'ta ise her hükmün modaiitesi vardır. Bu bakımdan Kant'ın modalite anlayışı eskilerden farklıdır.

İslam mantıkçılarında modal önermeler:

İslâm mantıkçılarının modalite anlayışı ile, Batı mantıkçılarının modalite anlayışı arasında olduğu gibi, İslâm mantıkçıları arasında da farklı iki görüş mevcuttur. "Mütekaddimîn" ve "müteahhirîn", modaliteyi farklı olarak ele alıp incelemişlerdiı.

A — Mütekaddimîn:

Mütekaddimîn üç türlü modalite kabul ediyor: İmkân (possıhilite), imtina (impossibilite) ve vücub (zorunluluk-necessite).

îslâm mantıkçılarında bu üç türlü modalite ayrımı İbni Sina geleneğine uyularak yapılmıştır. Daha önce Farabî'de durum farklı idi. Farabî'ye göre "ilk cihetler (modaüte) üç türlüdür: Zaruri, mümkün ve mutlak. Bu ayırım Aristo'nun yukarıda belirtiğimiz üç önerme tipini karşılar. Aristo tefsircüerine göre, basit önerme modalitesiz önerme olarak kabul ediliyordu. Farabî basiti karşılayan mutlak'ı da yukarıdaki cümlesinde bir modalite çeşidi saymakla Aristo'dan ayrılmış görülmekte ise de, mutlak'ın modalitesinin diğer modalitelerden ayrıldığını söylüyor. "Mutlakta adet, bütün cihet (modalite) bildiren unsurları ortadan kaldırmak ve ne zarureti ne de imkânı açığa vurmaktır, cihetlerin kaldırılışı onun için cihet makamına geçer. Bu ifade ile Farabî'nin de tıpkı Aristo gibi iki modalite kabul ettiği anlaşılır.

Mütekaddimîn denilen İslâm mantıkçıları Farabî'den ayrılarak, zikrettiğimiz üç modalite çeşidini kabul ediyorlar.

1 — Zorunluluk (vücub): "vücub-u zâtı" ve '"vücubu bilgayr" diye ikiye ayrılır. Bunlardan birincisinde zorunluluk "zat-ı mevzu" dan yani, konunun özünden, asıl varlığından gelir. Meselâ: Allah alimdir (bilicidir), insan natıktır (akıllı konuşucu), önermelerinde konu ile yüklem arasındaki bağın zorunluluğu "vücub-u zatî" dir. Çünki bilme Allahın özüne ait olduğu gibi, natık olmada insanın özüne aittir. Eger zorunluluk özden gelmiyorsa ona da "vücub-u bilgayr" denilir. Meselâ, insan yazı yazarken parmaklarının hareket etmesi zorunludur, fakat bu zorunluluk onun özünden gelmez.

2— İmkân: Birşeyin kendisinden varlığı ile yokluğunu iktiza etmesidir; "imkân-ı has" ve "imkan-ı âm" diye ikiye ayrılır".

"îmkân-ı has" hem var olma hem de yok olma yönünden zorunluluğu olumsuz kılmaktadır. İnsan kâ¬tiptir önermesinde, insanın kâtip olması veya olmamasında zorunluluk yoktur. Bu önerme bir "imkân-ı hâss'ı" ifade eder.

"İmkân-ı âm": yalnız bir taraftan, yani ya var-olma veya yokolma tarafından zorunluluğu olumsuz kılmaktadır. Her ateş sıcaktır önermesinde, ateşin sıcak olması zorunludur, fakat sıcak olmaması zorunlu değildir.

3— İmtina (imkânsızlık) "Özü dış varlığında yokluğunu gerektirme zorunluluğudur".
"Vücub", "imkân" ye "imtina" terimlerinden kasdedilen anlamı aydınlatmak için eski mantık kitaplarının çoğunda verilen misal şudur: Ateşin sıcak olması zorunlu, soğuk olması imkânsız,sönmesi mümkündür. Bunları önerme halinde yazalım:

Ateşin sıcak olması zorunludur.
Ateşin soğuk olması imkânsızdır.
Ateşin sönmesi mümkündür.

İslâm mantıkçıları modaliteyi bu tarzda açıklarken dayandıkları kaynak îbni Sina'nın eserleridir. İbni Sina ise Batı Ortaçağı mantıkçıları gibi, Aristo'nun Organon adlı eserinin ikinci kitabı olan Önerme¬er'den mülhemdir. "Yalnız kontenjan'ı listeden çıkarıp imkân içerisinde mütalaa etmiştir".

B — Müteahhirîn:

"Müteahhirîn" eskilerin üç modalitesine karşılık, zorunluluk, devam, fiil ve imkân diye dört modâlite kabul ederler. Adı geçen dört modalitenin farklılıkları ve birbirleri ile olan ilişkileri dikkate alınarak çeşitli modal önermelerden bahsederler. Genellikle sekizi basit, yedisi mürekkep olmak üzere onbeş modal önermenin üzerinde çok durulur". Yalnız bu sayılar sabit değildir. Bazan basitler ondörde çıkarılır, bileşiklerin de yediden fazla olabileceği söylenir.

Dört modaliteyi esas alarak modal önermelerin çeşitlenmesi şu esasa dayanır; Önermeler ihtiva ettikleri hüküm sayısı daha doğrusu modâlite sayısına göre, basit ve bileşik olurlar. Basit önermeler tek modaliteyi ihtiva eder. Her güvercin bilfiil uçucudur önermesi basit bir önermedir. İçinde tek modâlite vardır o da fiildir. Her güvercin bilfiil uçucudur fakat devamlı değil. Bu önerme ise iki modâlite ihtiva fediyor; birincisi fiil, ikincisi devamdır.

13Dikkat Re: Mantıkla İlgili Ders Notları Tue Jun 16, 2009 12:07 am

^^obicham_te^^

^^obicham_te^^
Bayan Smod
Bayan Smod

Aristo'da ve Kant'ta modal önermeler

Aristo'da modal önermeler:

Aristo'da modalite bahsi pek açık değildir. Organon'un ikinci kitabında, mümkün, imkânsız, zorunlu ve "contingent" önermelerden bahsediliyor. Bu dört hüküm şekli Ortaçağ Batı mantıkçıları tarafından kabul edilen modalite çeşitleridir. Organon'un üçüncü kitabı olan Birinci Analitikler'de ise şöyle diyor: "her öncül (önerme) ya bir an ya bir zorunlu veya bir "olağan" (contingent) yükleme koyar" Demek ki Aristo üç türlü önerme kabul ediycr:

1— An ve basit önerme
2— Zorunlu önerme
3— Kontenjan (contingent-olumsal) önerme.

Bu üç önerme de sonradan, Assertorique, Apodictigue ve Problematique diye adlandırılmışlardır.

Aristo ne modalite kelimesini kullanmış ne de onun tanımmı yapmıştır. Ancak Aristo tefşircileri ile başlayan modalite tanımına göre denebilir ki Aristo zorunlu ve kontenjan (yahut mümkün) diye iki modalite çeşidi kabul etmiştir". Arı yahut basit dediği önerme modalitesiz önermedir.

Aristo'ya göre "zorunlu, başka türlü olmayandır". "Kontenjan, zorunlu olmayan ve var olmasında imkânsızlık olmaksızın varlığı fark edilendir".

Aristo'nun kabul ettiği yukarıda Zikrettiğimiz üç önerme çeşidine misâl verelim:

1— Basit önerme: A, B dir.
2— Zorunlu önerme: A, B dir -zorunludur, yani A'nın B olması zorunludur.
3— Kontenjan (yahut mümkün) önerme: A, B dir kontenjandır veya A nm B olması kontenjandır.

Klasik Bati mantıkçılarında modal önermeler:

Aristo mantık anlayışını devanı ettiren Avrupa mantıkçıları modal önermeler üzerinde daha fazla durmuş ve ondan mülhem olarak ele aldıkları modal önermeleri karmaşık (Complexe) önermeler arasında zikrederek daha sistemli bir şekilde incelemışlerdir.

Ortaçağ Balı mantıkçılarına göre bir önermeyi şu dört "mod" dan biri değişikliğe uğratabilir: Mümkün, kontenjan, imkânsız ve zorunlu. Bu suretle Aristo'da iki olan modalite sayısı dörde çıkıyor. Önceden de belirttiğimiz gibi Aristo, Önermeler'de bu dört modalite çeşidinden bahsetmişti. Fakat Birinci Analitikler'de modaliteyi işlerken ikisini dikkate almıştır. Avrupa mantıkçıları Önermeler'den mülhem olarak konuyu ele almışlardır.

Modal önerme karmaşık önerme olduğuna göre. Batı mantıkçıları asıl önermeye dictum, tâli önermeye modus diyorlar. Modus; mümkün, imkânsız, kontenjan ve zorunlu olabilir. Âteş sıcaktır, zorunludur (biz dilimizde şöyle ifade ederiz: Ateşin sıcak olması zorunludur) önermesinde ateş sıcaktır asıl önerme yani dictum, zorunludur ise modusdur. Bunların olumlu ve olumsuzluğu dadikkate alınınca sekiz ilişki ortaya çıkar. Dictum'un da niteliği ele alınınca onaltı çeşidi ortaya çıkar:

1— Dictum olumlu modus mümkün olumlu
2 — " " " kontenjan "
3 — " " " imkânsız "
4 — " " " zorunlu "
5 — " " " mümkün olumsuz
6 — " " " imkansız "
7 — " " " kontenjan "
8 — " " " zorunlu "
9 — Dictum olumsuz " mümkün olumlu
10 —" " " imkânsız "
11 —" " " kontenjan "
12 —" " " zorunlu "
13 —" " " mümkün olumsuz
14 —" " " imkânsız "
15 — " " " kontenjan "
16 — " " " zorunlu "

Onaltı önerme tipi dört grupta toplanır ve A, E, I, U harfleri ile gösterilir,

1— Dictum olumlu modus olumlu A
2— Dictum olumsuz modus olumlu E
3— Dictum olumlu modus olumsuz I
4— Dictum olumsuz modus olumsuz U

Bu harfler İskolastiğin modalite teorisini özetleyen şu dört kelimeden alınmıştır. Purpurea, Iliace Amabimus, Edentuli.

Kelimelerin ilk sesli harfleri mümkün'ûn dört şeklini gösterir. Purpurea'nın "U" su, dictum ve modus'un olumsuzluğunu gösterir. Meselâ, Dünyanın yuvarlak olmaması mümkün değildir. Iliace'nin "I" sı, yalnız modus'un olumsuzluğunu gösterir. Dünyanın yuvarlak olması mümkün değildir. Amabimus'un "A" sı iki önermenin de olumlu olduğunu gösterir: Dünyanın yuvarlak olması mümkündür. Edantuli'nih "E" si yalnız modus'un olumlu olduğunu gösterir: Dünyanın yuvarlak olmaması mümkündür. Bu şekilde, kelimelerin ikinci sesli harfleri kontenjanın dört şeklini; üçüncü sesli harfleri imkânsızın dört şeklini ve dördüncü sesli harfleri zorunlu'nun dört şeklini gösterirler.

zikredilen dört kelimenin ikinci bir özelliği daha vardır: Kelimeler içerisindeki modlar dikkate alınırsa, bunlardan hepsi birlikte doğru veya hepsi birlikte yanlış olur. Misâl olarak Amabimus'u alalım: Sesli harfler sıra ile A E I U. Yukarıdaki kurala uygun olarak önermeleri yazalım:

A Dünyanın yuvarlak olması mümkündür. E Dünyanın yuvarlak olması kontenjandır. I Dünyanın yuvarlak olması imkânsız değildir. U Dünyanın yuvarlak olmaması zorunlu değildir.

Bu dört önerme ya birlikte yanlış olur veya birlikte doğru olur. Diğer kelimeler de aynı şekilde alınabilir.

Görülüyor ki Ortaçağ Batı mantıkçıları, Aristo'dan mülhem olarak ele aldıkları modalite bahsini gayet sistemli bir şekilde işlemişlerdir.

Kant'ta modal önermeler:

kant'a göre modalite hükmün muhtevası ile ilgisi olmayan, zihnin tamamen şekle ait bir fonksiyonudur, Modalite bakımından hükümler, problematique, assertorique ve apodictique diye üçe ayrılır.

Tasdik veya inkârda, basit bir imkânı ifade eden hükümler problematik; gerçeği ifade eden hükümler assertorik; zorunluluğu ifade eden hükümler de apodiktiktir.

A.Virieux Reymond, Kant'ın bu üçlü modalitesini şöyle açıklıyor:

Assertorik, olgu hakikati olarak tasdik edilen hükümlerdir. Meselâ, Paris Fransa'nın başkentidir. Bu hüküm gerçeğe uyar fakat tarihî şartlar başka olsaydı diğer bir şehir Fransa'nın başkenti olabilirdi.

Problematik basit bir imkânı ifade eden hükümlerdir. Fezanın büküklüğü (courbure) sebebiyle kâinat belki sınırlıdır.

Apodiktik, akıl hakikatlerini ifade eden hükümler dir. Dairenin çapı merkezden geçer. Daıre'nin tanımı kabul edildikten sonra bu hükmün zıddı düşünülemez.

Gerek Aristo tefsircileri ve gerek Ortaçağ Batı mantıkçılarına göre modal önermeler karmaşık önermelerdir. Karmaşık olmayan basit önermelerde bir modalite bahis konusu değildir. Kant'ta ise her hükmün modalitesi vardır. Bu bakımdan Kant'ın modalite anlayışı eskilerden farklıdır.

Back to top  Message [Page 1 of 1]

Permissions in this forum:
You cannot reply to topics in this forum