Hazar Devleti’nin Genel Özellikleri
Denebilir ki, VIII.-IX.yüzyıllardaki Hazar hâkimiyeti XIII.-XV.yüzyıllardaki Altın Ordu’nun Rus yurdu üzerindeki hâkimiyetinin bir öncüsü mahiyetindedir. Çeşitli Slav zümrelerinin ayrı kabile hayatı ve ormanlarla meşguliyetinin icap ettirdiği basamaktan, ticaret ve devlet teşkilâtı basamağına yükselmeğe başlamalarında iki asırdan fazla süren Hazar hâkimiyetinin büyük tesir yaptığı asla inkâr ve reddedilemez. Hazar Devleti ve Hazar hayatı, kendi devri için en “modern” bir manzara arzetmektedir.
Başında bulunan “Kağan” (Hakan)ın mutlaka hükümdar neslinden, yani “Kağan oğlu” olması lâzım gelmekle ve kendisine âdeta ilâhi bir ubudiyet gösterilmekle beraber, devlet işlerindeki icraatı ve mevkii bugünkü İngiltere kıralınınkinden pek farklı değildi. İcraî kuvvetin başında “Hakanbey” ünvanıyla biri bulunurdu; askerî kuvvetlerin başında da “İl-şat” ünvanıyla ikinci bir şahsın durduğu anlaşılıyor. Kağan adeta devletin en yüksek sembolü olarak, representativ bir şahıstan başka bir şey ifade etmiyordu; sırasına göre “Kağan” azledilir, yerine han neslinden olmak üzere başka biri çıkarılabilirdi. İkinci hususiyet de: Hazar devletinde, dünyada o devirde ve hatta sonraları bile görülmeyen nizam ve dini tolerans vardı.
Hazarlar; her cins insanlara kolaylıklar gösteriyorlar, imtiyazlar veriyorlardı; neticede: İtil ve diğer Hazar şehirleri birçok kavim ve ırkların buluştuğu ve iş yaptığı bir yer oluyordu. Diğer taraftan Hazar devletinde tam bir din toleransı vardı. Zaten en eski Türk örf ve âdedine göre “herkes kendine göre tanrıya ulaşabilirdi”, yani tam bir vicdan hürriyeti mevcuttu. Bir sebeptendir ki, Hazarlar arasında dört beş (belki de fazla) din yan yana serbestçe yaşayabilmişlerdir. Hazar-Türk ahalisinin büyük kısmı öteden beri Türkler’in “millî dinleri” olan şamanlığa mensup oldukları halde üst tabaka bilhassa Kağan ve saray erkânı Yahudi dinini kabul etmemişlerdi. Tüccar tabakası Harezm ve diğer İslâm memleketleriyle fazla temas neticesinde müslümandı; İtil’de, Bizans’tan ve başka memleketlerden gelen hristiyanlar da çoktu; Skandinavyalı Rus (yani Varegler) lar da Skandinavya–German dinine mensupdular. Bu suretle herhangi bir dine mensup olmak, Hazar memleketinde suç teşkil etmiyor ve iş güç üzerinde bunun hiçbir tesiri olmuyordu.
Hazarlar, iktisaden yükseldikçe, devletin müdafaasında “ücretli” kıtalar kullanmağa başladılar. Bu defa askerî kuvveti başka memleketlerden getirilen ve çoğu müslüman olan kıtalardan teşekkül etmekteydi. İlk zamanlar, bunun faydası görülmüş ise de, çok geçmeden, bilhassa iktisadî vaziyet bozulunca Hazarlar dıştan gelen tehlikeye karşı duramadılar. Bilhassa IX.yüzyılın ortalarında İtil-Harezm ticaret yolu Peçenek Türkleri tarafından istila edilince, Hazar ticaretine mühim bir darbe indirildiği gibi, Peçenekler bu defa Hazarlar için tehlikeli bir komşu oldular. Hazarlar, bu tehlikeyi, daha şarktaki Uz (Oğuz) larla bir ittifak akti suretiyle bertaraf etmek istemişlerse de, bunda muvaffak olamadılar. Peçenekler 869 tarihlerinde İdil’i geçip Don boyuna geldikten sonra, Hazarlar onlara karşı, VIII.yüzyılda Ural mıntıkasından gelerek Kuban nehri yakınlarında Aşağı Don havzasında yerleşen Macarlar’ı teşkilatlandırarak mukavemete hazırlanmışlarsa da bundan hiçbir netice çıkmamıştı. Peçenekler kısa bir zaman zarfında Don’dan Dnestr’e kadar bugünkü Karadeniz bozkırlarını işgal ile buradaki Hazar hâkimiyet ve nüfuzuna nihayet verdiler.
Denebilir ki, VIII.-IX.yüzyıllardaki Hazar hâkimiyeti XIII.-XV.yüzyıllardaki Altın Ordu’nun Rus yurdu üzerindeki hâkimiyetinin bir öncüsü mahiyetindedir. Çeşitli Slav zümrelerinin ayrı kabile hayatı ve ormanlarla meşguliyetinin icap ettirdiği basamaktan, ticaret ve devlet teşkilâtı basamağına yükselmeğe başlamalarında iki asırdan fazla süren Hazar hâkimiyetinin büyük tesir yaptığı asla inkâr ve reddedilemez. Hazar Devleti ve Hazar hayatı, kendi devri için en “modern” bir manzara arzetmektedir.
Başında bulunan “Kağan” (Hakan)ın mutlaka hükümdar neslinden, yani “Kağan oğlu” olması lâzım gelmekle ve kendisine âdeta ilâhi bir ubudiyet gösterilmekle beraber, devlet işlerindeki icraatı ve mevkii bugünkü İngiltere kıralınınkinden pek farklı değildi. İcraî kuvvetin başında “Hakanbey” ünvanıyla biri bulunurdu; askerî kuvvetlerin başında da “İl-şat” ünvanıyla ikinci bir şahsın durduğu anlaşılıyor. Kağan adeta devletin en yüksek sembolü olarak, representativ bir şahıstan başka bir şey ifade etmiyordu; sırasına göre “Kağan” azledilir, yerine han neslinden olmak üzere başka biri çıkarılabilirdi. İkinci hususiyet de: Hazar devletinde, dünyada o devirde ve hatta sonraları bile görülmeyen nizam ve dini tolerans vardı.
Hazarlar; her cins insanlara kolaylıklar gösteriyorlar, imtiyazlar veriyorlardı; neticede: İtil ve diğer Hazar şehirleri birçok kavim ve ırkların buluştuğu ve iş yaptığı bir yer oluyordu. Diğer taraftan Hazar devletinde tam bir din toleransı vardı. Zaten en eski Türk örf ve âdedine göre “herkes kendine göre tanrıya ulaşabilirdi”, yani tam bir vicdan hürriyeti mevcuttu. Bir sebeptendir ki, Hazarlar arasında dört beş (belki de fazla) din yan yana serbestçe yaşayabilmişlerdir. Hazar-Türk ahalisinin büyük kısmı öteden beri Türkler’in “millî dinleri” olan şamanlığa mensup oldukları halde üst tabaka bilhassa Kağan ve saray erkânı Yahudi dinini kabul etmemişlerdi. Tüccar tabakası Harezm ve diğer İslâm memleketleriyle fazla temas neticesinde müslümandı; İtil’de, Bizans’tan ve başka memleketlerden gelen hristiyanlar da çoktu; Skandinavyalı Rus (yani Varegler) lar da Skandinavya–German dinine mensupdular. Bu suretle herhangi bir dine mensup olmak, Hazar memleketinde suç teşkil etmiyor ve iş güç üzerinde bunun hiçbir tesiri olmuyordu.
Hazarlar, iktisaden yükseldikçe, devletin müdafaasında “ücretli” kıtalar kullanmağa başladılar. Bu defa askerî kuvveti başka memleketlerden getirilen ve çoğu müslüman olan kıtalardan teşekkül etmekteydi. İlk zamanlar, bunun faydası görülmüş ise de, çok geçmeden, bilhassa iktisadî vaziyet bozulunca Hazarlar dıştan gelen tehlikeye karşı duramadılar. Bilhassa IX.yüzyılın ortalarında İtil-Harezm ticaret yolu Peçenek Türkleri tarafından istila edilince, Hazar ticaretine mühim bir darbe indirildiği gibi, Peçenekler bu defa Hazarlar için tehlikeli bir komşu oldular. Hazarlar, bu tehlikeyi, daha şarktaki Uz (Oğuz) larla bir ittifak akti suretiyle bertaraf etmek istemişlerse de, bunda muvaffak olamadılar. Peçenekler 869 tarihlerinde İdil’i geçip Don boyuna geldikten sonra, Hazarlar onlara karşı, VIII.yüzyılda Ural mıntıkasından gelerek Kuban nehri yakınlarında Aşağı Don havzasında yerleşen Macarlar’ı teşkilatlandırarak mukavemete hazırlanmışlarsa da bundan hiçbir netice çıkmamıştı. Peçenekler kısa bir zaman zarfında Don’dan Dnestr’e kadar bugünkü Karadeniz bozkırlarını işgal ile buradaki Hazar hâkimiyet ve nüfuzuna nihayet verdiler.